Orson Welles, Avrupa'da geçirdiği 25 yıllık sürgün hayatının ardından 1970 yılında tekrar Amerika'ya gelir ve "geri dönüş projem" dediği The Other Side of the Wind üzerinde çalışmaya başlar. Filmin sancılı çekim süreci aradaki duraklamalarla birlikte 1976'ya, sonrasındaki post-prodüksiyon çalışmaları ise 1980'e kadar sürer. Yasal ve finansal birçok engele saplanıp kalan Orson Welles filmi tamamlayamaz ve 1985'te geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda eder. Geriye de kurgu çalışmaları yarım kalmış yaklaşık 100 saatlik görüntü ve filmin nasıl olması gerektiği ile ilgili çeşitli notlar bırakır. Ölümünden sonraki yıllarda filmle ilgili hakları elinde bulunduran Welles ailesi yüksek telif hakları isterler. En sonunda 2017 yılında Netflix ile anlaşmaya varılır ve yönetmenler Wes Anderson (Grand Budapest Hotel) ve Noah Baumbach önderliğinde film tamamlanır. Yani sonuç olarak tamamlanması 47 yıl süren bir projeden söz ediyoruz.
Buraya kadar kağıt üzerinde herşey çok güzel, ilginç; yirminci yüzyılın en önemli sinemacılarından birinin son işini izleyebilmek heyecan verici, tamam. Ama öte yandan önümüzdeki son ürün öylesine izlemesi zor, tek kelimeyle ifade etmek gerekirse öylesine "tuhaf" bir şey ki... Benim çocukluğumda babamın 8mm'lik bir kamerası vardı. O kamerayla yapılmış, genelde aile gezilerini içeren ikişer üçer dakikalık kopuk kopuk çekimleri arka arkaya izlerdik. Bu filmi izlerken o çekimleri hatırladım. The Other Side of the Wind, başı sonu belli olan bir hikayeden ziyade, yönetmenin farklı anlatım teknikleri arasında gezindiği aşırı stilize bir egzersiz gibi. Orson Welles, filmin (bana 20 saat gibi gelen) 2 saatlik süresi boyunca, farklı çerçeve oranları ve renk paletleri arasında gidip geliyor. Bunu yaparken Antonioni'den Godard'a o dönemin özellikle Avrupalı sinemacılarına göndermeler hedefleniyor, onu anladık da, keşke gönderme yapacağım derken bize bu kadar işkence çektirmeseymiş. Sadece ve sadece iflah olmaz sinefillere ve fakültelerin sinema bölümü öğrencilerine...
Benim Notum: 4 / 10
Buraya kadar kağıt üzerinde herşey çok güzel, ilginç; yirminci yüzyılın en önemli sinemacılarından birinin son işini izleyebilmek heyecan verici, tamam. Ama öte yandan önümüzdeki son ürün öylesine izlemesi zor, tek kelimeyle ifade etmek gerekirse öylesine "tuhaf" bir şey ki... Benim çocukluğumda babamın 8mm'lik bir kamerası vardı. O kamerayla yapılmış, genelde aile gezilerini içeren ikişer üçer dakikalık kopuk kopuk çekimleri arka arkaya izlerdik. Bu filmi izlerken o çekimleri hatırladım. The Other Side of the Wind, başı sonu belli olan bir hikayeden ziyade, yönetmenin farklı anlatım teknikleri arasında gezindiği aşırı stilize bir egzersiz gibi. Orson Welles, filmin (bana 20 saat gibi gelen) 2 saatlik süresi boyunca, farklı çerçeve oranları ve renk paletleri arasında gidip geliyor. Bunu yaparken Antonioni'den Godard'a o dönemin özellikle Avrupalı sinemacılarına göndermeler hedefleniyor, onu anladık da, keşke gönderme yapacağım derken bize bu kadar işkence çektirmeseymiş. Sadece ve sadece iflah olmaz sinefillere ve fakültelerin sinema bölümü öğrencilerine...
Benim Notum: 4 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder