30 Haziran 2025

Haziran Filmleri

 




Haziran ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


F1  8



The Surfer 7,5


Ballerina 7






Deep Cover 6,5



Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2025'te izlediğim film adedi: 62

8 Haziran 2025

Mission: Impossible - The Final Reckoning

 



Benden başka o yılları hatırlayan var mıdır bilmem, Görevimiz Tehlike dizisi ile ilk olarak siyah beyaz tek kanallı televizyonumuzun ekranında tanışmıştık. Sonrasında 1996 yılından itibaren Tom Cruise projeyi sahiplendi ve çekilen sekiz sinema filminin hepsinde yapımcı ve başrol oyuncusu olarak yer aldı. İlk dört filmin her biri farklı bir yönetmen tarafından çekilirken, beşinci film Rogue Nation'dan itibaren Christopher McQuarrie yönetmen koltuğuna oturdu ve bir daha da o koltuktan hiç kalkmadı. McQuarrie'nin elinden çıkan altıncı film Fallout ise bence serinin zirvesiydi. Şimdi, yaklaşık otuz yıla yayılan bu serüven, filmin adında geçen "the final.." ibaresinden anladığımız kadarıyla,  "perde" diyor. Gerçi Hollywood bu belli olmaz, Tom Cruise beş yıl sonra yeni bir Görevimiz Tehlike filmi ile çıkıp gelebilir.

Otuz yıl ve sekiz filmden sonra seride bir tükenmişlik sendromu artık yavaş yavaş kendini göstermeye başlamış. Görevimiz Tehlike filmleri Tom Cruise'un dublör kullanmadan bizzat uçarak kaçarak yer aldığı nefes kesen aksiyon sahneleri ile ünlüdür. Her yeni film, meydan okuma anlamında bir öncekini geride bırakmaya çalışır. Ancak Tom Cruise’un cesur aksiyonları arasında her zaman izleyicinin merakını ayakta tutan, ilgi çekici bir casusluk hikâyesi de vardır. Ne yazık ki, The Final Reckoning Tom Cruise odaklı bazı harika aksiyon sahnelerine sahip olsa da, senaryosu ile sınıfta kalıyor. Bu kez riskler her zamankinden büyük ama film çoğu zaman otomatik pilottaymış gibi hissettiriyor. Sanki her şey, iki büyük aksiyon sahnesini barındırmak için birleştirilmiş: Tom Cruise’un su altında bir denizaltının içinde mahsur kaldığı sahne ve yukarıdaki posterde de yer alan havada çift kanatlı bir uçağın dış yüzeyine asılıp kaldığı  sahne. Gerçi hakkını teslim edelim, o sahneler de müthiş.

Senaryoyu giriş gelişme sonuç diye üç bölüme ayırırsak, film öncelikle çok uzun ve sıkıcı bir giriş bölümü ile açılıyor. Bir yığın ağır ve karmaşık açıklamayla dolu bu bölümde, sürekli bir takım adamlar bir odaya doluşup, buraya nasıl geldiğimizi ve bundan sonra neler olabileceğini anlatıp duruyorlar. Seyircinin zekası ile dalga geçen kötü yazılmış diyaloglar eşliğinde, yaşayan herşeyin sonunun geldiği ve dünyayı kurtaracak tek kişinin Ethan Hunt olduğu bir saat boyunca en az yedi sekiz kez kafamıza kakılıyor. 

Neyse ki, Tom Cruise’un Bering Boğazı’nın buzlu sularına atıldığı ve bir denizaltının içine girdiği sahneyle birlikte ikinci perde başlıyor ve film kendine geliyor. Üçüncü perdede ise o meşhur çift kanatlı uçak sahnesi ağzımızı bir karış açık bırakıyor ve beklediğimize değdi diyoruz. Finaldeki uçak sahnesini izleyip de kalp atış hızınızın artmaması mümkün değil. Filmin sonuna geldiğinizde ilk bölümün ne kadar sıkıcı olduğunu unutuyorsunuz ve salondan "vay be" diyerek ayrılıyorsunuz.

The Final Reckoning ilk bir saatinde çok fazla olay örgüsünü aynı anda yürütmeye çalışıyor ve sürekli tekrar eden, gereksiz uzunlukta açıklama sahneleriyle ağırlaşıyor. Üstelik bu açıklamalar çoğunlukla zaten bildiğimiz şeyleri tekrar etmekten başka bir işe yaramıyor. Bu ilk saati atlatırsanız, izleyicinin beklentisinin karşılandığı bölümlere nihayet erişiyoruz. O beklenti nedir derseniz de büyük, cesur ve sınır tanımayan bir aksiyon. Mümkün olan en büyük perdede ve güçlü bir ses sistemiyle izlendiğinde, film başka yerde zor rastlanacak bir deneyim sunuyor. Mantıklı olup olmamasına pek aldırış etmeden seyredildiğinde izleyicileri heyecanlandırıp içine çekmeyi başaran heyecan dolu bir epik var karşımızda. The Final Reckoning'i birkaç ay sonra evde bir streaming platformunda tekrar izlemek ister miyim? Evet isterim, ama ilk bir saatini x2 hızla oynatarak. 


Benim Notum: 7 / 10









 

31 Mayıs 2025

Mayıs Filmleri

 




Mayıs ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Warfare 8



Drop 7,5






Nonnas 6,5




Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ya da benim yorumlarıma ulaşabilirsiniz.

2025'te izlediğim film adedi: 50


30 Nisan 2025

Nisan Filmleri

 




Nisan ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Sinners 8


Black Bag 7,5




Novocaine 7


Dog Man 6,5


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2025'te izlediğim film adedi: 38


31 Mart 2025

Mart Filmleri

 




Mart ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



Sing Sing 8


Last Breath 7,5

Presence 7,5

Mickey 17  7


The Gorge 6,5


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2025'te izlediğim film adedi: 29

28 Şubat 2025

Şubat Filmleri

 




Şubat ayında izlediğim filmler ve puanlarım:





Companion 7,5





Nickel Boys 6,5





Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2025'te izlediğim film adedi: 21


31 Ocak 2025

Ocak Filmleri

 




Senenin ilk ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



Nosferatu 7,5


Babygirl 7




Kneecap 6,5

Queer 6,5




Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ya da benim yorumlarıma ulaşabilirsiniz.

20 Ocak 2025

2024'ün En İyi Filmleri




Son iki ay biraz sıkışsam da, 2024 yılını da tam 150 film izleyerek tamamlamayı başardım. İzlediğim 150 film içinden  bana göre en iyilerini bu sayfada sağdaki sütunda liste şeklinde görebilirsiniz. Ayrıca bir dakikalık hızlı bir gerisayım videosunu da aşağıya ekliyorum. Filmleri şu anda hangi dijital platformda izleyebileceğinizi de videoda paylaştım.
  




2025'te de bol sinemalı, bol filmli günler herkese!

 

12 Ocak 2025

Nosferatu

 




Alman yönetmen F.W.Murnau tarafından çekilen 1922 yapımı sessiz film Nosferatu sinema tarihinin klasiklerinden sayılır. Her ne kadar karakterlerin isimleri değiştirilse de konu neredeyse birebir Bram Stoker'ın 1897 yılında yazdığı Dracula ile aynıdır. Murnau bu meşhur vampir hikayesini Nosferatu adı ile perdeye aktarırken rahmetli Bram Stoker'ın ailesine hiçbir telif hakkı ödemez, tabiri caizse senaryoyu bir güzel apartır. Hatta Stoker'ın dul eşi telif davası açar ve mahkeme Nosferatu filminin tüm kopyalarının imha edilmesine karar verir. Her nasılsa filmin birkaç kopyası kurtarılır ve işte o saklanan birkaç kopya sayesinde film yıllar sonra birçok sinemacıya ilham veren korku sinemasının temel taşlarından biri olarak kabul edilmeye başlar.  

Bundan dokuz yıl önce Robert Eggers'in ilk filmi The Witch'i bu sitede yorumlarken şöyle demişim (blog tutmanın faydaları): "Robert Eggers'ın ismini ileride çok duyacağımız kesin". Gerçekten de öyle oldu, Eggers önce The Lighthouse sonra da The Northman ile özellikle korku türünde kendine sağlam bir hayran kitlesi yaratmayı başardı. Yönetmen daha önceki üç filminde biriktirdiği bütün tasarım ve estetik becerilerini Nosferatu'da kullanıma sokmayı başarmış. Eggers'ın diğer yapımlarını izleyenler ne bekleyecekleri konusunda bir fikre sahip olacaktır. Nosferatu geleneksel anlamda korkutucu olmaktan ziyade daha çok rahatsız edici ve tedirgin edici bir film. Perdeye yansıyan görüntülerden yönetmenin hikayeye yaklaşımına kadar neredeyse her bakımdan karanlık bir yapım. Filmin 132 dakikalık süresi boyunca neşeli hiçbir an yok. Eggers bu klasik korku hikayesini perdeye aktarırken, son yıllarda moda olduğu üzere vampirleri romantikleştirmeye çalışmıyor. Nosferatu'daki Kont Orlock (ya da orjinal ismiyle Kont Dracula) kanla beslenen ve kötülükten başka bir şey düşünmeyen tam anlamıyla şeytani bir yaratık. 

Nosferatu yaratılan görsel atmosfer bakımından birinci sınıf bir yapım. Öte yandan hikaye ve karakterler bakımından aynı yüksek seviyenin yakalandığını söylemek pek mümkün değil. Yine de Robert Eggers, çarpıcı görüntüleri ve bitmeyen tekinsizlik hissiyle silinmesi zor bir etki bırakmayı başarıyor. 

Nosferatu'yu Türkiye'de şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz. 


Benim Notum: 7,5 / 10