31 Temmuz 2023

Temmuz Filmleri

 



Temmuz ayında izlediğim filmler ve puanlarım:







Barbie 7


Suzume 7



Reality 6,5

Chevalier 6,5

Nimona 6





Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2023'te şu ana kadar izlediğim film adedi: 90



30 Temmuz 2023

Oppenheimer

 



Oppenheimer filmini tamamı dolu bir salonda izledim (abartmıyorum, tek bir boş koltuk yoktu). Üstelik de yazın sıcağının ortasında, hafta içi bir günün 12:30 seansında. Üç saat süren, bir kısmı siyah-beyaz çekilmiş, diyalog ağırlıklı, hadi adını koyalım, aslında "sanat filmi" denebilecek bir yapıma seyircinin bu kadar ilgi göstermesi beni çok mutlu etti, Türkiye'de (ve dünyada) sinema sektörünün geleceği açısından da fazlasıyla umutlandırdı. 

Oppenheimer, Christopher Nolan'ın çağımızın en önemli sinemacılarından biri olduğunu bir kez daha kanıtlayan bir başyapıt. Filmin konusunu aslında tek bir cümleyle özetlemek mümkün: II.Dünya Savaşının sonunda Hiroshima ve Nagazaki'ye'ya atılan atom bombasının proje sürecini ve bombanın mucidi ABD'li fizikçi Robert Oppenheimer'ın kendi içindeki vicdan muhasebesini izliyoruz film boyunca. Hem inanılmazı hem de korkunç olanı başaran sorunlu bir dehanın portresi geçiyor gözümüzün önünden. Ama asıl çarpıcı olan Nolan'ın bu konuyu anlatırken sinema dilini çok etkileyici bir şekilde kullanabilmesi. Görüntüler, ses, ışık, müzik ve prodüksiyon tasarımı ile soluksuz izlenen bir atmosfer yaratabilmesi. 

Daha çok tekniğin ön plana çıktığı The Dark Knight, Inception ve Tenet gibi aksiyon / bilim kurgu tarzında yapımlarla tanıdığımız Christopher Nolan Oppenheimer'de belki de şimdiye kadarki en kişisel ve en karakter analizi ağırlıklı eserini üretiyor. Elbette bu karakterleri başarılı bir şekilde perdeye aktarmakta oyuncuların rolü büyük: başta Cillian Murphy olmak üzere, Robert Downey Jr, Emily Blunt, Matt Damon ve Florence Pugh çok iyi performanslar sergiliyorlar. Cillian Murphy'nin en iyi erkek, Robert Downey Jr'ın ise en iyi yardımcı erkek oyuncu dallarında Oscar adaylıklarını şimdiden ilan edebilirim. Filmde rol alan yüksek kalibreli oyuncu listesi yukarıdakilerle sınırlı değil. Örneğin, son beş sene içerisinde en iyi erkek oyuncu Oscar'ını almış üç aktör, Gary Oldman, Rami Malek ve Casey Affleck filmde beşer dakikalık kısacık rolleriyle geçit törenine katılıyorlar. Bu da günümüzün önemli oyuncularının üçe beşe bakmadan yönetmen Christopher Nolan'la çalışma konusunda ne kadar istekli olduklarını gösteriyor. Son yılların yükselen bestecisi Ludwig Göransson imzalı müziklerin filme katkısını göz ardı etmek mümkün değil. Görüntü yönetmeni Hoyte von Hoytema'nın IMAX kameralarla çekilmiş görüntüleri ve Jennifer Lame’in montajı ise nefes kesici.

Christopher Nolan'ın sevmeyeni de çok. Ama benim gözümde adamı pamuklara sarmalı. Oppenheimer olağanüstü bir film. Devasa bir biyografi, büyüleyici bir dram, destansı bir yapım. Oyuncu kadrosunun harika performanslarıyla desteklenen görsel-işitsel bir ziyafet. Önümüzdeki beş ayda daha iyisi karşımıza çıkmazsa, bu senenin en iyi filmi.


Benim Notum: 9 / 10

29 Temmuz 2023

Barbie

 




Herşeyin mükemmel olduğu pembe Barbie diyarında o parti senin bu parti benim yaşayıp gitmekte olan Barbie, bir gün gerçek dünyada kendisi ile oynayan kız çocuğunun kaygılarını hissetmeye başlayınca, o "hayat bayram olsa" modundan çıkmaya başlıyor. Bu durumu düzeltmenin tek yolu gerçek dünyaya gidip o kız çocuğunun sorunlarını çözmektir. Hep plajda duran ama cankurtaran olmayan Ken de bu yolculukta ona eşlik edecektir.   

Greta Gerwig'in yönettiği ve neredeyse bir sosyal fenomene dönüşen Barbie filmi aslında oldukça  eğlenceli bir şekilde başlıyor. Filmin yapımcısı da olan Barbie bebeklerinin yaratıcısı Mattel firmasına yönelik meta espriler gayet iyi. Margot Robbie sanki bu rol için yaratılmış gibi. Ken rolündeki Ryan Gosling de filmin en komik anlarına imza atıyor. Barbie'nin gerçek yıldızının Robbie veya Gosling değil, yapım tasarımı olduğu da iddia edilebilir. Barbie oyun setlerinin sevgi dolu, gün ışığında yeniden yaratılan kurulumları, filmin ilk yarısını dolduran çılgın enerjiye ayak uyduruyor.

Yalnız ikinci yarıda film biraz odağını kaybediyor, feminist mesajlarını biraz kör parmağım gözüne şeklinde vermeye başlıyor. Bir de filmin hedef kitlesinin kim olduğu konusunda senaryo yazarlarının biraz kafası karışık sanki. Örneğin benim izlediğim seansta salonun yüzde doksanı teenager'lardan oluşuyordu. Ancak filmdeki birçok espri yaşı daha geçkin olanların anlayabileceği türden. Örneğin The Godfather, 2001: A Space Odyssey filmlerine yapılan harika göndermeleri 15-16 yaşında bir gencin anlaması mümkün değil. O yüzden bazı sahnelerde ben kahkahalarla gülerken yanımdaki koltuklarda oturan çocuklar bana tuhaf tuhaf baktılar.

Sonuç olarak, Barbie'nin parlak enerjisini, görselliğini ve esprilerini beğendim. Ama mesaj verme kaygısını ve senaryonun ikinci yarıda raydan çıkmasını pek beğenmedim.


Benim Notum: 7 / 10

23 Temmuz 2023

Mission: Impossible - Dead Reckoning Part One

 



1996'da usta yönetmen Brian De Palma'nın çektiği ilk film ile hayatımıza teşrif eden Mission Impossible serisi yedinci filme ulaşıyor. Bundan bir önceki bölüm Fallout bence serinin zirvesiydi ve o sene en iyiler listeme de girmişti. Christopher McQuarrie'nin yönettiği film özellikle aksiyon sahnelerinin icrasındaki teknik mükemmellik ile gözlerimizi kamaştırmıştı. Fallout ile ilgili blogdaki yazımı "bundan sonraki bölümlerde bu seviyeyi nasıl aşacaklar, merak ediyorum" diyerek tamamlamıştım. Öngörüm doğru çıktı, aşamamışlar. Dead Reckoning tek başına değerlendirildiğinde elbette iyi bir film, ama gerek aksiyon gerekse de hikaye bakımından Fallout'un gerisinde kaldığı da kesin.

Günümüzün popüler konusu kontrolden çıkıp insanlığı tehdit eden yapay zekayı ana düşman olarak hikayeye yerleştiren Dead Reckoning bir Mission Impossible filminde olması gerekenler listesindeki her kutuya bir tik atıyor: arabalı ve motorlu heyecanlı kovalamaca sahneleri, son saniyede durdurulan bombalar, maske takıp kılık değiştirmeler ve elbette Tom Cruise'un yine dublör kullanmadan gerçekleştirdiği yönetmenine kalp krizi geçirten ve ölüme meydan okuyan atlamalar. Ancak bu sefer sanki önce bu heyecanlı "set piece"ler kafada tasarlanmış, daha sonra buna hikayeyi nasıl uydururuz diye düşünülmüş gibi. Yani daha filmi çekmeden önce kesin bir gün yönetmen McQuarrie ile Tom Cruise bir araya gelmişler, "bu filmde şöyle bir şey yapalım: kahramanımız motorsikletle bir tepeden aşağı atlasın, paraşütle hareket halindeki bir trene dalsın" diye sahneyi tasarlamışlar. Ama emek verenlerin hakkını da teslim edelim, filmdeki bazı aksiyon sahneleri yine de çok başarılı çekilmiş, örneğin en sondaki bütün o tren vagonları sekansı yüreğimizi ağzımıza getiriyor.     

Dead Reckoning Part One senaryodaki zayıflıklarına ve küçük kusurlarına rağmen baştan sona heyecanla izlenen bir aksiyon ve casusluk filmi. Lunaparkta geçirilen eğlenceli bir iki buçuk saat. Şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz.


Benim Notum: 7,5 / 10  

14 Temmuz 2023

Asteroid City

 



Wes Anderson ile inişli çıkışlı bir ilişki grafiğimiz var: Eleştirmenler yaptığı her işe ayılıp bayılsa da, ben kendisinin o aşırı stilize tarzına hep biraz mesafeli yaklaştım. 2021 yılındaki The French Dispatch ise belki de şimdiye kadar gerçek anlamda beğendiğim ilk Wes Anderson filmi oldu. Çünkü ilk kez stilin yanı sıra filmde anlatılan öyküler de ilgimi çekti, karakterlerin başına neler geleceğini önemsedim. Bu son filmi Asteroid City'de ise maalesef üstad o içine bir türlü giremediğimiz "malzemenin önüne geçen tarz" hikayelerine geri dönmüş.

Her Wes Anderson filminde olduğu gibi burada da Hollywood'da kim var kim yoksa sıraya dizilmişler. Tom Hanks'ten Scarlett Johansson'a, Edward Norton'dan Bryan Cranston'a, Willem Dafoe'dan Margot Robbie'ye kadar bir dolu yıldız oyuncu önümüzden geçip gidiyor. Şüphesiz ki, bu bakması güzel bir film. Prodüksiyon tasarımı en üst seviyede. Her bir sahne aynı zamanda mükemmel bir fotoğraf karesi. Filmin her saniyesi için titizlikle uğraşıldığını filmi izlerken hissediyorsunuz. O renkler, o pastel tonlar, o kadrajlar aklımıza kazınıyor. Ama filmde anlatılan hikaye ile aramızda bir türlü duygusal bir bağ kuramıyoruz. Filmdeki her karakter sanki "ben şu anda bir Wes Anderson filmindeyim, o yüzden böyle tuhaf konuşmam gerekiyor" dercesine, baston yutmuş gibi kameraya bakıp, uzun monologlar sıralıyor. 

Asteroid City'nin bir "Wes Anderson filmi" olduğunu anlamanız yaklaşık on saniye sürüyor ve bu muhtemelen filmin en büyük dezavantajı. Anderson'ın stili yaptığı projelere o kadar işlemiş ki, artık şekil anlatının önüne geçmeye başlamış. Yönetmen sanki kendi yarattığı markanın esiri olmuş ve hayranlarının beklediği bu olduğu için sürekli kendine has özelliklerini ikiye katlama ihtiyacı duyuyor. Onun bu tarzını sevenler için Asteroid City güzel bir buluşma olabilir. Bu tarzı sevmeyenlerin ise filmi gördükten sonra fikirlerinin değişme ihtimali çok düşük. Ben hala ortalarda bir yerdeyim.   

Benim Notum: 7 / 10