Alex Garland'ın (28 Days Later, Ex Machina, Annihilation) yönettiği Civil War, ABD'de yakın bir gelecekte çıkan hayali (ama çok da ihtimal dışı olmayan) bir iç savaşı ve bu savaşın ortasında görev icabı New York'tan Washington'a gitmeye çalışan farklı kuşaklardan gelme dört gazetecinin yol hikayesini anlatıyor.
Alex Garland'ın filmi eleştirmenleri ikiye böldü. Film genelde beğenilirken, bazı yazarlar Garland'ın apolitik tavrını filmin zayıflığı olarak nitelendirdi. Bence tam tersi, herhangi bir tarafın tutulmaması filmin asıl güçlü noktası olmuş. Kutuplaştırmaya çok müsait bir konuda Garland, seyirci kitlesinin belki de yarısını hikayeden uzaklaştıracak adımlar atmaktan özellikle kaçınıyor. "Savaş bir kez başladı mı hepimiz kaybedeceğiz" demeye getiriyor. Tıpkı hikayelerini anlattığı savaş fotoğrafçılarının yaptığı gibi, bize sadece olan biteni gösteriyor, yorum yapmıyor. Kimin haklı kimin haksız olduğu ile ilgilenmiyor, siyasi tahlillere girmiyor. Ortada tek bir gerçek var, o da savaşın korkunçluğu. Cehenneme bir kere girdikten sonra, oraya nasıl girdiğinizin bir önemi yok ne de olsa.
Yönetmen savaşın vahşetinin insanlar üzerindeki farklı etkilerini gözlemliyor. Şiddete karşı duyarsızlaşmanın verdiği hasarı sergilemekte de çok iyi bir iş çıkarıyor. Civil War'ı baştan sona ilgiyle, ama dehşetle karışık bir ilgi duygusuyla izledim. Bu senenin, türü "korku" olmayan en korkunç filmi ile karşı karşıyayız. Dünyamızın birçok ülkede savaşın dehşetine esir düştüğü şu günlerde, bizi omuzlarımızdan tutup sallayan, "kendinize gelin" diyen sarsıcı bir eleştiri aynı zamanda Alex Garland'ın filmi.
Civil War filmini Türkiye'de şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz.
Benim Notum: 8 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder