1970'lerde Detroit'te barlarda çalan Rodriguez adında bir rock gitaristi iki albüm çıkarıyor. Albümler eleştirmenler tarafından beğenilse de hiç satmıyor ve bir süre sonra Rodriguez ismini Amerika'da kimse hatırlamıyor. Birkaç yıl sonra Cape Town'a tatile giden bir Amerikalı üniversite öğrencisinin yanında götürdüğü albümler sayesinde, Rodriguez şarkıları ilk kez Güney Afrika'ya ulaşıyor. Kasetten kasete çoğaltılarak ufak çapta bir fenomene dönüşen bu müzik, Güney Afrikalı bir plak yapımcısının bu albümleri lisanslı olarak piyasaya sürmesi ile tam anlamıyla patlıyor ve Rodriguez plakları Güney Afrika'da Beatles ve Elvis Presley'den daha fazla satılıyor. Ancak işin garibi, ülkede kimse Rodriguez'i tam olarak tanımıyor. Kulaktan kulağa dolaşan bir rivayete göre, esrarengiz gitaristin bir gün sahnede herkesin gözü önünde kendini yakarak intihar ettiğine inanılıyor. O yılların ırkçı Apartheid rejimi nedeniyle tüm dünyanın ambargo uyguladığı bu kendi içine kapalı toplum, kendi yarattığı efsanelere inanmayı tercih ediyor. Ta ki 1996'da, yani Rodriguez ilk albümünü çıkardıktan tam 25 yıl sonra, Güney Afrikalı iki müziksever bu gizemli adamın izini sürmeye karar verene kadar... Gerisini anlatmayayım. Bu sene en iyi belgesel dalında Oscar ödülü alan Searching for Sugar Man'i mutlaka bir yerlerden bulun izleyin. (8)