31 Ekim 2024

Ekim Filmleri

 




Ekim ayında izlediğim filmler ve puanlarım:






Smile 2 7,5

Kill 7,5



Didi 7

Trap 6,5


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ya da benim yorumlarıma ulaşabilirsiniz.

2024'te izlediğim film adedi: 103

30 Ekim 2024

The Substance

 




İşte bu sene görüp görebileceğiniz en sıradışı, en çılgın film. Bu yazıyı okuyanların yarısı bu filmi tavsiye ettiğim için bana teşekkür edecek, diğer yarısı ise bana lanet okuyacak. Filmin yukarıdaki ABD afişinde Indiewire dergisinin yorumu yazılmış "absolutely fucking insane / kesinlikle manyakça" diye (ifadeyi yumuşatarak yazıyorum). Bunu önce bir pazarlama taktiği diye düşünmüştüm, ama filmden çıkarken benim beynimden geçen kelimeler de aynen öyleydi.

Eski Hollywood yıldızı Elisabeth Sparkle (Demi Moore) televizyonda bir fitness programının sunuculuğunu yapmaktadır. Bir gün televizyon kanalının münasebetsiz yöneticisi Harvey (Dennis Quaid) tarafından artık yaşlandığı ve genç izleyiciye hitap etmediği gerekçesiyle işinden kovulur. İşten çıkarılmasına öfkelenen Elisabeth, "The Substance" adlı merdivenaltı bir kimyasal maddeyi kullanmaya başlar. Bu madde Elisabeth'in içinden (Alien filminden fırlamış gibi duran grotesk bir doğum sahnesi eşliğinde) kendisinin daha genç ve daha güzel bir versiyonunun çıkmasını sağlamaktadır. Sue (Margaret Qualley) adlı bu genç versiyon Harvey'nin istediği her şeydir ve kısa süre sonra Elisabeth'in eski işini devralır. Ancak bu maddeyi kullanırken bazı kurallar vardır: örneğin, iki kadın aynı anda uyanık olamaz, yedi günlük periyotlar halinde uyanıklık dönemlerini değiş-tokuş etmek zorundadırlar. Talimatlara uyulmazsa, sonuçlar çirkin ve yıkıcı olabilir. Ve tabii ki, Elisabeth ve Sue bir süre sonra kuralları çiğnemeye başlarlar.

The Substance sinematografisi ile göz kamaştıran bir yapım. Film bizi sürekli güçlü imgeler sağanağına tabi tutuyor. Filmin başlarında, Sue'nun parlak, canlı dünyası ile Elisabeth'in yaşadığı daha az renkli hayat arasında bir karşıtlık yaratılıyor. Kanlı sahnelerin çoğunun gerçekleştiği banyo, kızıl kanla daha iyi bir kontrast oluşturmak amacıyla parlak beyaz renkte tasarlanmış. Filmin ilerleyen kısımlarında, her şeyin kırmızıya boyandığı abartılı bir sahne de mevcut. 

Demi Moore tüm kariyerinin en iyi performansı ile döktürüyor. Zamanında Hollywood’un en gözde yıldızlarından biri olan Moore’un bir anlamda kendi hikâyesini adeta yaşayarak anlattığını da söylemek mümkün. Korku filmleri genelde Oscar jürisi tarafından görmezden gelindiği için Moore'un bu filmdeki oyunculuğu büyük olasılıkla hak ettiği takdiri alamayacak, ama kesinlikle ödüllerle taçlandırılması gereken bir performans var karşımızda. Margaret Qualley ve Dennis Quaid de çok iyi.

Daha çok filmin biçimsel üstünlüklerine odaklandık ama The Substance, yalnızca bir korku hikâyesinin ötesine geçerek, yaşlanma, beden algısı ve toplumsal baskılar üzerine derinlemesine bir inceleme sunuyor. Fransız kadın yönetmen Coralie Fargeat, günümüz sinemasında eksikliğini sıklıkla hissettiğimiz bir şeyi gerçekleştirmiş: kendi yönetmen vizyonuna yönelik cesur, tavizsiz bir yaklaşım. Bu, AVM salonlarında oynayan kalıplaşmış şeylerden farklılığıyla dikkat çeken, alışılmışın çok dışında bir film. Evet, yaratılan dünya tuhaf ama The Substance bu tuhaf dünyaya girenleri eğlendirme kapasitesini de asla kaybetmiyor. Filmi belki benim gibi çok seveceksiniz, belki nefret edeceksiniz, ama bir şey kesin: kolay kolay aklınızdan çıkmayacak.

The Substance filmini 1 Kasım'dan itibaren kısıtlı sayıda sinemada ve aynı zamanda MUBI platformunda izleyebilirsiniz.


Benim Notum: 8 / 10


25 Ekim 2024

Smile 2

 




İki yıl önce çekilen ilk Smile ilginç bir fikirden yola çıkan başarılı bir korku filmiydi. 17 milyon dolar gibi düşük bir bütçeyle çekilen film tüm dünyada 220 milyon dolarlık gişe hasılatı yapınca, Paramount stüdyosu yöneticilerinin ikinci film için yönetmen Parker Finn'in kapısını çalmaları kaçınılmazdı. Finn, kendisine sunulan açık çeki çar çur etmemiş. Bu ikinci halka birçok bakımdan ilkinden daha iyi bir film. Smile 2, ilk filmin fikirlerini ve estetiğini alıp bunları ikiye katlıyor. Günümüz korku sinemasında pek  çok devam filmi önceki filmlerin sulandırılmış tekrarları gibi görünürken, Parker Finn ilk bölümü bir sıçrama tahtası olarak kullanıyor ve daha uzun, daha yoğun ve daha ürkütücü bir hikaye ile karşımıza geliyor. Film, önce Smile'ın sonundan kalan olay örgüsünün iplerini bağlıyor, ama sonra hızla kendi kimliğini geliştirmeyi ihmal etmiyor.

Smile 2'yi başarılı kılan iki faktör var: Birincisi, yazar/yönetmen Parker Finn'in sarsıcı bir görsel ve işitsel atmosfer yaratmadaki ustalığı. Bu genç yönetmenin sadece iki filmi olduğuna inanmak güç. Film izleyicileri gerçek ile hayali ayırt etmenin imkansız olduğu halüsinojenik bir kaos girdabına sürüklüyor. Finn, kuralları tersyüz eden kadrajları, tekinsizliği an be an hissettiren açıları ve türe yenilik getiren tercihleriyle yine çok başarılı bir iş ortaya koyuyor.  İkinci faktör ise başrol oyuncusu Naomi Scott'ın performansı. CV'si pek umut verici görünmese de (daha önce Power Rangers ve Charlie's Angels filmlerinde oynamıştı) Naomi Scott burada tüm filmi neredeyse tek başına sırtlıyor ve inandırıcı bir oyunculuk ile canlandırdığı karakteri benimsememizi sağlıyor. Şarkı söyleme yeteneği de ekstra bir artı yazdırıyor hanesine.

"Jump scare" denilen seyirciyi koltuğunda zıplatma amaçlı sahneleri biraz fazla kullanması ve süresinin bir 20-25 dakika kadar gereğinden fazla uzun tutulması ise filmin eleştirilecek noktaları olarak sayılabilir. Ama bu küçük kusurlarına rağmen, gerek yönetmenlik becerisi gerekse de başrol oyuncusunun mükemmele yakın performansı ile sağlam bir korku filmi var karşımızda.  

Smile 2'yi Türkiye'de şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz.



Benim Notum: 7,5 / 10





11 Ekim 2024

Transformers One

 




İlk olarak 1984 yılında bir oyuncak serisi olarak ortaya çıkan, sonrasında animasyon TV dizisi ve çizgi roman olarak devam eden, 2007 yılından itibaren ise Michael Bay imzalı pahalı, gösterişli ama zeka seviyesi düşük filmlerle sinema perdelerimizi şenlendiren Transformers robotları animasyon dünyasına geri dönüyor. Bir origin/başlangıç öyküsü olarak kurgulanan Tranformers One'da sonradan birbirlerine düşman kesilseler de bir zamanlar kardeş gibi dost olan Optimus Prime ve Megatron'un Cybertron gezegenindeki anlatılmamış hikayesini izliyoruz.

2007-2023 arasında çekilen önceki yedi film hep dünyadaki insanlar ile Transformers robotları arasında gelişen olayları anlatıyordu, yani hep arada insanlar vardı. Burada ise sadece robot karakterler var, hiç insan yok. Bu da aslında animasyon formatı için iyi bir fırsat yaratıyor. Toy Story 4 filminden hatırladığımız yönetmen Josh Cooley özellikle aksiyon sahnelerinde oldukça iyi iş çıkartıyor. Ama elbette bu robotların fizyolojisi ile ilgili mantığı zorlayan bazı soruları sinemaya girmeden önce askıda bırakmak gerekiyor. Örneğin, makineler arasında cinsiyet diye bir şey olmadığına göre kadın robot nasıl oluyor, bu robotların hangi araca dönüşeceklerine kim karar veriyor, araç demişken dünyadan yüzbinlerce ışık yılı ötede yaşayan bu robotlar nasıl oluyor da hiç görmedikleri dünyadaki taşıtlara dönüşüyorlar? Vesaire vesaire...

Transformers One seksenli doksanlı yıllarda serinin televizyondaki çizgi filmlerini izleyerek büyümüş  hayranlarını fazlasıyla tatmin edecektir. Öte yandan benim gibi seri ile duygusal bir bağı olmayan seyirciler açısından da, karakter gelişimine önem veren iyi hikayesi, göz alıcı aksiyon sahneleri ve başarılı animasyonu ile sınıfı geçen bir film olmuş.  

Transformers One filmini Türkiye'de şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz. 



Benim Notum: 7 / 10