30 Kasım 2016

121. Ghostbusters



Bridesmaids ve Spy gibi başarılı komedi filmlerinin yönetmeni Paul Feig, komedideki kıvraklığını bu kez bir seksenler klasiğini yeniden hayata geçirmekte kullanıyor. New York şehrini basan hayaletlere karşı savaşan komik bir ekibin öyküsünde, bu kez avcılarımız dört erkek yerine dört kadından oluşuyor. Film Amerika'da kutuplaşmış tepkiler aldı, kimi çok beğenirken kimi nefret etti. Bazı kusurları olsa da, ben daha çok beğenenler tarafındayım. Olumsuz eleştirilerin nedeni bence filmin Ghostbusters remake'i olarak ortaya çıkmasıydı. Herkes 1984 yapımı orjinal film ile karşılaştırdı. Halbuki adını Ghostbusters değil de başka bir şey koyup, sadece belli yerlerde Ghostbusters'a selam gönderen, "hayalet soslu" yepyeni bir komedi filmi gibi lanse edilse, algı da farklı olacaktı. İlk filmi tamamen aklınızdan çıkarıp, Bridesmaids'deki kızların hayaletlerle savaşmaya gittikleri taze bir komedi gibi izlediğinizde film aslında gayet eğlenceli. Paul Feig’in Katie Dippold ile yazdığı senaryo, komediyi genellikle diyaloglar üzerinden yakalamaya çalışıyor. Diyalogların uzadığı sahneler ise tempoda bazen fren etkisi yapıyor. İşte tam da bu noktada filmin temel kusuru ortaya çıkıyor: tempo. Yer yer çok güldüğüm sahneler olsa da, film kesik kesik ilerliyor, genele yayılan bir dinamizmi yok; bazı bölümler sarktıkça sarkıyor. Orjinal kadrodaki Bill Murray, Dan Aykroyd, Sigourney Weaver ve Ernie Hudson'ı (Harold Ramis 2014'te vefat etmişti) filmin içine serpiştirilmiş çeşitli ara rollerde görmek ise heyecan verici bir sürpriz.      


FRAGMAN

Ghostbusters (2016) on IMDb

Benim Notum: 7,5 / 10



Teaser 1


Sekiz yıldır buradan takip ettiğiniz film incelemeleri artık canlanıyor. 

150Film YouTube kanalı açılıyor. 

Pek yakında... 

29 Kasım 2016

120. Teenage Mutant Ninja Turtles: Out of the Shadows

1990 yapımı bir Ninja Kaplumbağalar filmi daha vardı. Daha mütevazı bir bütçeyle çekilen o filmi gençliğimde severek izlediğimi hatırlıyorum. Bu yeni teknolojik versiyonda ise kaplumbağalar tamamen CGI ürünü. Yapımcılığı da Michael Bay üstlenince, Transformers benzeri bol görsel efektli, bol tantanalı ve kaçınılmaz olarak zeka seviyesi düşük bir film çıkmış ortaya. Bu yeni ve daha iri yarı kaplumbağalar ne kadar sevimli olmaya çalışsalar da, çok antipatik hatta sinir bozucu tipler. Filmin yapımcıları karakterlerdeki bu defoyu, aksiyona abanarak kapatmaya çalışmışlar. Aksiyon sahneleri de fena değil doğrusu. Özellikle düşmekte olan uçak ve sonrasında nehirdeki takip sahneleri iyi çekilmiş. Öte yandan adının başında "Ninja" olan bir filmin tek bir ninja hareketi bile içermemesi de tuhaf olmuş.

FRAGMAN

Teenage Mutant Ninja Turtles: Out of the Shadows (2016) on IMDb

Benim Notum: 5 / 10

28 Kasım 2016

119. Hacksaw Ridge

Mel Gibson yönetmenliğe etkili bir şekilde geri dönüyor. Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında sağlık görevlisi olarak Amerikan ordusuna katılan Desmond Doss’un gerçek hayat hikâyesine dayanıyor. İnançları gereği eline silah almayı reddeden Doss, tek bir kurşun bile atmadan, Okinawa cehenneminin ortasında yaralı askerleri kurtarmaya çalışıyor. Filmin ilk yarısında Doss'un küçük bir Virginia kasabasında geçen gençlik yıllarını izliyoruz. Bu bölüm şurup tadında akıp gidiyor. Cepheye ayak bastıkları andan itibaren ise savaşın korkunçluğunu tüm gerçekliği ile yaşamaya başlıyoruz. İşin içinde Braveheart ve Apocalyptico'nun yönetmeni Mel Gibson olunca, kanlı savaş sahnelerini zaten bekliyorduk. Ama bu kadar abartmaya da gerek var mıydı emin değilim. Saving Private Ryan'ın başındaki o kolların bacakların uçtuğu, karın boşluğundaki organların yerlere saçıldığı Normandiya çıkarması sahnelerinin bir saat boyunca sürdüğünü düşünün. Çok belli ki Gibson şiddeti eleştirmenin yolunun onu olabildiğince gerçekçi ve şoke edici bir şekilde sunmak olduğuna inanıyor; The Passion of the Christ'ta da böyle yapmıştı. Ama "savaş karşıtı" bir pasifistin hayatını anlatan bir filmin en etkileyici sahnelerinin savaş sahneleri olması da bence kendi içinde biraz çelişkili. Hacksaw Ridge seyre değer bir film ama çok kanlı ve sert olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

FRAGMAN

Hacksaw Ridge (2016) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10

27 Kasım 2016

118. The BFG

Spielberg'den çocuklara masallar... İyi kalpli bir dev ile yetim Sophie’nin dostluğunu anlatan The BFG, İngiliz yazar Roald Dahl’ın kitabından uyarlanan bir dev masalı. Olay akışı olarak E.T'yi hatırlatan filmde, bir uzaylıyla dostluk kuran küçük çocuğun yerini bu kez aynı yaşlardaki Sophie alıyor. Ancak hem anlatım hem de içerik olarak filmin her yerinden bir demodelik akıyor. The BFG, usta yönetmenin uzun süredir izlediğim en zayıf filmi. Spielberg beni en son herhalde 1991 yapımı Hook'da bu kadar hayal kırıklığına uğratmıştı. Film görsel olarak etkileyici değil, karakterler zayıf kalıyor, senaryo mantık hataları ve havada kalan konularla dolu. Ve en kötüsü akıcı değil. İzlerken "ne olacak şimdi" diye merak etmek yerine, "bitse de gidip yatsak" diye göz kapaklarınızı zorluyorsunuz. Biraz Mark Rylance'ın başarılı "motion capture" performansı, biraz da Buckingham Sarayı'nda geçen komik sahneler. O kadar.

FRAGMAN

The BFG (2016) on IMDb

Benim Notum: 4,5 / 10





24 Kasım 2016

117. Fantastic Beasts and Where to Find Them

Becerikli yazar J.K.Rowling yedi Harry Potter macerasından sonra verdiği arayı sona erdirip büyü dünyasına geri dönüyor. Bu kez bir romanın sinemaya uyarlaması değil, bizzat kendi yazdığı senaryo ile. Yani Rowling hayranları ilk defa daha önce kitabını okumadan ve nasıl bir konu ile karşılaşacaklarını bilmeden filmi izleyecekler. Son dört Harry Potter filmini yönettiği için bu evrene aşina olan David Yates, toplam beş filme dönüşecek bu yeni serinin de yönetmenliğini üstlenmiş. Harry Potter’ın Hogwarts’ta okuduğu ders kitaplarından birinin adını taşıyan Fantastic Beasts and Where to Find Them bizi 1920’li yılların New York’unda geçen fantastik bir maceraya davet ediyor. O dönemin New York sokaklarını ve liman, tren istasyonu gibi kalabalık mekanlarını son derece inandırıcı ve etkileyici biçimde karşımıza getiren film bence yapım tasarımı (production design) denilen meslek dalında bir zirve. Bu kategoride bir Oscar adaylığı kesin. İngiliz büyücü Newt Scamander'ın çantasında gizlediği ve zaman zaman çıkıp ortalığı birbirine katan yaratıklar da ilginç. Ancak bu görsel ziyafetleri bir kenara bıraktığımızda öykü Harry Potter maceraları kadar sürükleyici değil. Rowling'in müthiş hayal gücünün ürünü o tuhaf ama sevimli hayvanların perdede göründüğü anlarda film bir ivme kazansa da, büyücüler arasındaki entrikalara dönüldüğünde enerjisini kaybediyor. Utangaç ve titrek haliyle sanki Danish Girl'deki rolüne devam ediyormuş gibi görünen Eddie Redmayne de bu fantastik maceranın başrolü için uygun bir seçim olmamış. Belki serinin ilerleyen bölümlerinde açılır.

FRAGMAN

Fantastic Beasts and Where to Find Them (2016) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10


116. Ouija: Origin of Evil

Başarılı korku filmleri ile dolu bir senenin sonunda, iyi bir korku gerilim sineması örneği daha. Oculus ve Before I Wake gibi filmlerden hatırlayacağımız Mike Flanagan'ın yönettiği film, 1967’lerin Los Angeles’ındaki evlerinde ruh çağırma seanslarıyla hayatlarını kazanan dul bir kadın ve iki kızını anlatıyor. Hemen açılışta anlıyoruz ki, tüm bu seanslar birer aldatmacadan ibarettir. Ancak filmin afişinde de yazdığı gibi "diğer tarafla konuştuğunuz zaman, kimin size kulak vereceğini asla bilemezsiniz". Bizim düzenbaz ailemizin evinde de işler giderek karışıyor ve ev gerçekten de ruhların, hem de en kötü türden olanlarının ziyaretgahı haline geliyor. Yönetmen Mike Flanagan kullandığı çekim tekniği ile bu klişe gibi görünen perili ev hikayesine yepyeni bir soluk getirmeyi başarıyor. Öncelikle 65-70'ler ruhunu yansıtmak için küçük ama çok ilginç dokunuşlar yapıyor. Örneğin film Universal şirketinin o yıllarda kullandığı logosu ile açılıyor (şuradan hatırlayabilirsiniz). Sonra, tıpkı eski filmlerde olduğu gibi sahne geçişlerinde sağ üst köşede çok kısa süreliğine bir siyah nokta beliriyor. Tüm bu küçük retro numaralar, bizde gerçekten de 1960'larda çekilmiş kült bir filmi izliyormuşuz hissi uyandırıyor. Başta evin küçük kızını canlandıran Lulu Wilson olmak üzere oyuncular da gayet başarılı.

FRAGMAN

Ouija: Origin of Evil (2016) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10


22 Kasım 2016

115. Dağ II

IMDb'de 55,000 kullanıcının puan verdiği ve üç hafta geçmesine rağmen hala not ortalaması 10 üzerinden 10 görünen bir Türk filmini insan ister istemez merak ediyor haliyle. Hemen söyleyeyim, şu andaki IMDb notu biraz abartılı olsa da Türk aksiyon sineması adına iyi bir iş Dağ 2. Genç yönetmenimiz Alper Çağlar, Büşra, Dağ ve bu blogda beğenip yazdığım Panzehir'den sonraki dördüncü filminde, IŞİD tarafından rehin alınan bir Türk gazetecisini kurtarmak üzere sınır ötesine geçen bir Özel Kuvvetler timinin heyecanlı öyküsünü sunuyor bizlere. Dağ 2 öncelikle çatışma sahnelerindeki başarısı ile dikkati çekiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde bulunan gerçek piyade tüfeklerinin ve helikopterlerin kullanılması, savaş sahnelerindeki sahicilik duygusunu arttırıyor. Film boyunca askerlerin özel hayatlarına ve eğitim dönemine yapılan flashback'lerle onları daha iyi anlamamız sağlanıyor. İlk yarıda hamasetten uzak durulup, daha çok askerlikteki "önemli olan yanındaki arkadaşının hayatta kalmasını sağlamak" kodu ön plana çıkarılsa da, ikinci yarıda biraz "vatan, millet, sakarya" edebiyatına meylediliyor. Filmin en büyük kusuru ise diyalogların zayıflığı. Her ne kadar tim komutanı bir ara "bu bir Amerikan filmi değil" dese de, özellikle asteğmen Oğuz'un İstanbul'daki sevgilisiyle ya da gazeteci Ceyda Balaban'la konuşmaları bir Hollywood yapımından alınmış gibi. Kurulan o uzun uzun kitabi cümleler az önce söylediğim gerçeklik duygusunu zedeliyor. Yine de Alper Çağlar özellikle aksiyon sahnelerindeki hüneri ile ilerisi için ümit veriyor. Artık çekileceği çok belli olan Dağ 3'te inşallah diyaloglar konusunda farklı yazarlardan destek alır.

Filmin duygusal anlarından birine eşlik eden, Selda Bağcan'dan içimizin yağlarını eriten Ayrılık şarkısı için tıklayınız .

FRAGMAN

The Mountain II (2016) on IMDb

Benim Notum: 6,5 / 10



21 Kasım 2016

114. Captain Fantastic

Acaba o gün sinema salonundaki seyircilerden kaç tanesi bu filmin Marvel'dan bir süper kahraman hikayesi olduğunu düşünerek bilet almıştır? Oysa ki Captain Fantastic tam bir Sundance Festivali filmi. Daha çok kötü adam rolleri ile tanınan oyuncu-yönetmen Matt Ross'un bu ikinci uzun metraj filmi, altı çocuğunu uygarlıktan uzakta, ormanda kurduğu izole bir dünyada yetiştiren, onları sistemin dışında kendi verdiği eğitimle büyüten bir babanın hikayesini anlatıyor. Bir süredir hastanede olan annenin hayatını kaybetmesi ve çocukların cenazeye katılmak istemesiyle, ailenin kurduğu bu ekolojik düzen değişmek zorunda kalıyor. Çocuklar dış dünya ile temas kurduklarında, salt bilginin sosyalleşmek için yeterli olmayacağını anlıyorlar. Viggo Mortensen'in başrolünde oynadığı film, sistem eleştirisi yaptığı kadar, sistemin dışında yer almanın doğurduğu hasarları da iyi işliyor. Sonda ailemizin hep birlikte söylediği Sweet Child O'Mine yorumu için tıklayınız.

FRAGMAN

Captain Fantastic (2016) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10

20 Kasım 2016

113. A Monster Calls

Dağıtım şirketlerinin gösterim takvimine dair yaptığı anlaşmalar bazen böyle sürprizlere de yol açabiliyor: A Monster Calls Amerika ve İngiltere sinemalarından tam 1,5 ay önce ülkemizde gösterime giriyor (70'ler/80'lerde bazı filmlerin taa bir sene sonra Türkiye'ye geldiğini görmüş bu gözler için ne büyük bahtiyarlık!..) Patrick Ness’in romanından uyarlanan A Monster Calls, bir yandan kanserli annesinin hastalığına kahrolan, bir yandan da okulda itilip kakılan Conor adlı bir çocuğun, bahçedeki ağaç canavarla kurduğu dostluğu ve onun yardımı ile zorluklarla baş etmeyi öğrenmesini anlatıyor. Filmin posterine ve konusuna bakanlar bu filmin bir çocuk filmi olduğunu düşünebilirler. Ancak A Monster Calls oldukça hüzünlü ve derin konularla haşır neşir olan ve bence sadece yetişkinlere yönelik bir film. İzleyen çocuklar kendilerini kötü hissebilirler. Impossible ve Orphanage gibi filmlerden hatırladığımız İspanyol yönetmen J.A. Bayona sanat yönetimi ve atmosfer kurmadaki ustalığını bir kez daha konuşturuyor. Ancak film duyguları seyirciye geçirmekte hedeflediği kadar başarılı olamıyor, daha çok soğuk ve mesafeli bir fantastik öykü olarak kalıyor.

FRAGMAN 

A Monster Calls (2016) on IMDb

Benim Notum: 6 / 10

19 Kasım 2016

112. Doctor Strange

Marvel'in bizde pek bilinmeyen kahramanlarından Doctor Strange'in hikayesi, geçirdiği bir kaza sonucu mesleki yeteneklerini kaybeden bir cerrahın eski haline kavuşmak amacıyla Nepal'de bir tapınağa gitmesi ile başlıyor. Doctor Strange burada bazı mistik güçleri ve alternatif boyutları keşfediyor. Ve sonra da elbette sıra dünyayı kötülerden kurtarmaya geliyor. Sihirlerle büyülerle dolu öyküsü beni pek de sarmayan Doctor Strange'in en kuvvetli yanı elbette görsel efektleri. Kendi üstüne katlanan şehir görüntüleri akla hemen Inception'ı getiriyor. Genelde 3D'yi bir pazarlama numarası olarak görürüm ve "mümkünse almayayım" derim, ama burada 3D gerçekten filmin görselliğine büyük katkı sağlamış. Filmin diğer bir artısı ise Benedict Cumberbatch. Kibirli ve ukala karakterlerdeki başarısına Sherlock'tan aşina olduğumuz Cumberbatch, Dr.House'u andıran bu yüksek egolu cerrahı da inandırıcı bir şekilde canlandırıyor. Filmin geri kalanındaki o farklı boyutlara geçmeler, kendi vücudundan ayrılıp astral yolculuklar yapmalar filan ise bana pek ilginç gelmedi. Doctor Strange, Marvel sinematik evreninin en iyi parçalarından biri değil, ama mısır eşliğinde iyi gidebilecek keyifli bir eğlencelik.

 FRAGMAN

Doctor Strange (2016) on IMDb


Benim Notum: 6 / 10

18 Kasım 2016

111. Sultan

İngilizlerin "guilty pleasure" diye bir deyimi var. "Suçlu zevkler" şeklinde çevrilebilecek bu tabir, bir eserin iyi olmadığını bile bile ondan keyif aldığımız, ama bunu itiraf etmeye çekindiğimiz durumlar için kullanılıyor. Yazın Serdar Ortaç şarkılarıyla dans etmek mesela buna iyi bir örnek. İşte benim "guilty pleasure"ım da Bollywood filmleri herhalde. Bu şıkır şıkır rengarenk dünya, müzikler, danslar ve kalabalık sahneleri umulmadık bir beceriklilikle kotarabilen yüksek prodüksiyon kalitesi her seferinde benim gönlümü çeliyor. Hint sinemasının üç Han'ından biri Salman Khan'ın başrolünde oynadığı Sultan, sevdiği kıza kendini ispat etmek için önce olimpiyatlarda, sonra da çok yabancısı olduğu MMA (Mixed Martial Arts) ringlerinde mücadele eden bir güreşçinin hikayesini anlatıyor. Kibirinin getirdiği hatalarla özel hayatında bazı felaketler yaşayan, ama sonra tüm zorluklara rağmen yeniden ayağa kalkmayı başaran dövüşçü hikayesi Rocky'nin ayak izlerini takip ediyor. Tıpkı Rocky'dekine benzer bir "kiloları atalım, yeniden fit olalım" montajı bile var. Ama Sultan tüm bunları etkileyici ve sürükleyici bir şekilde yapmayı başarıyor. Filmin süresi, Hint filmlerinden alışık olduğumuz üzere, neredeyse 3 saat olsa da filmi izlerken bunu hissetmiyorsunuz. "Suçlu zevkler"e devam öyleyse...

FRAGMAN

Sultan (2016) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10

17 Kasım 2016

110. Arrival


2011'den beri çektiği Incendies, Prisoners ve Sicario gibi filmleriyle hep "yılın en iyileri" listeme girmeyi başaran Denis Villeneuve bir kez daha şaşırtıyor. Kanadalı yönetmen bu çok özel bilimkurgu ile çıtayı daha da yükseltiyor. Önce konu diyelim: Uzaylılar 12 gemi ile dünyada belirip, farklı coğrafyalarda konumlanır. İnsanlar bunun bir işgal mi, yoksa barışçıl bir ilk temas mı olduğunu bilemez. Amerikan ordusu tarafından göreve çağrılan dilbilimci Dr. Louise Banks uzaylılar ile iletişim kurmaya ve sırlarını çözmeye çalışır. 

Uzaylı istilası deyince sakın "Independence Day" tarzı bir şey beklemeyin. Bu filmde lazer silahları, gökyüzü savaşları veya büyük patlamalar yok. Oldukça da yavaş ilerleyen bir film Arrival. Hatta ara olduğunda "eh görüntüler filan güzel de, öyle ekstra bir tarafı da yokmuş canım" diyenleriniz bile çıkabilir. Ama dikkatle izlemeye devam edin lütfen. Son çeyreğe girerken, film öyle bir ifşaatta bulunuyor ki, birdenbire baştan beri izlediğiniz herşey farklı bir anlam kazanıyor.  Seyir zevkinizi bozmamak için senaryodaki bu çok önemli dönemeç ile ilgili hiç ipucu vermeyeyim; bu sırrı bir seyirci olarak keşfetmek başlı başına özel bir deneyim çünkü. Yönetmen Denis Villeneuve filmde hafıza, sevgi, iletişim ve zaman boyutu arasında daha önce benzerini pek görmediğimiz görsel bir bağ kuruyor. Film sona erdiğinde, bu son derece hüzünlü ama aynı zamanda tuhaf şekilde umut dolu hikayeyi sindirmeye çalışırken bir süre koltuğunuzdan kalkamayacaksınız. Arrival uzaylıları anlatıyor gibi görünse de, aslında uzaylıları kullanarak insanı, sevgiyi ve yaşanan anların değerini anlatan bir film. 

Macera ve aksiyondan ziyade düşünsel yanı ağır basan bilimkurgu filmlerini sevenler ‘Arrival’ı kaçırmasın. Bilimkurgu sinemasının en özgün ve nitelikli örneklerinden biri ile karşı karşıyayız.


Arrival (2016) on IMDb


Benim Notum: 9 / 10

14 Kasım 2016

109. The Accountant

Ben Affleck'in başrolünde oynadığı The Accountant, çocukluğunda otizm teşhisi konulan, ancak tedavi görmek yerine asker babasının özel yöntemleriyle bir ölüm makinasına dönüştürülen tuhaf tavırlı bir muhasebecinin hikayesini anlatıyor. Gavin O'Connor'ın (Warrior) yönettiği film, tür olarak aksiyon filmi başlığı altına girse de, karakter gelişimine verdiği önem sayesinde geleneksel anlamdaki aksiyonlardan ayrılıyor. Hollywood çevrelerinde bir türlü hak etiği saygıyı göremeyen Ben Affleck hem yönetmen (Argo) hem de oyuncu olarak şaşırtmaya devam ediyor. Burada da, abartıya kaçmaya çok müsait bir rolde, sakin ama etkileyici performansıyla muhasebeci Christian'ı daha iyi anlamamızı ve onu önemsememizi sağlıyor. En sonda J.K.Simmons'ın "önce bir gaz bulutu vardı" şeklinde tüm konuyu anlatmaya girişip, neredeyse beş dakika boyunca seyirciyi kaşıkla beslemesi biraz gereksiz kaçsa da; iyi yönetilmiş, kurgusu, atmosferi ve oyunculukları ile göz dolduran ve iyi vakit geçirten bir film.

FRAGMAN

The Accountant (2016) on IMDb


Benim Notum: 7 / 10



13 Kasım 2016

108. Jack Reacher: Never Go Back

Dört sene önceki ilk Jack Reacher ağır ama sağlam ilerleyen, benim de beğendiğim bir "katil kim" hikayesiydi. Bu ikinci film için yönetmen koltuğuna oturan Edward Zwick ile Tom Cruise'un bundan önce birlikte çalıştıkları filmin The Last Samurai olduğu düşünüldüğünde beklenti de artıyordu. Gelgelelim Jack Reacher Never Go Back bir televizyon dizisinin yüksek bütçeli bir bölümü gibi; ruhsuz, enerjisiz, ilhamsız. Sinemadan çıktığımızda aklımızda kalan, "aman ne kadar da heyecanlıydı" diyeceğimiz bir tek sahnesi yok. Tom Cruise yine yıldız kumaşı ile bir şeyler yapmaya çalışıyor ama üzerinde çalışabileceği düzgün bir platform bulamıyor bu sefer. Bundan birkaç ay sonra televizyonda zap yaparken denk gelirseniz izlenebilir.

FRAGMAN

Jack Reacher: Never Go Back (2016) on IMDb


Benim Notum: 5,5 / 10

12 Kasım 2016

107. Miss Peregrine's Home for Peculiar Children

Tim Burton'ın yeni filmi Miss Peregrine's Home for Peculiar Children, X-Men ile Hary Potter karışımı fantastik bir hikaye sunuyor bizlere. Ransom Riggs’in 2011’de yayımlanan romanından uyarlanan filmde, bir yetimhanede bir araya gelen özel yetenekli çocukların kötülere karşı verdiği mücadeleyi izliyoruz. İşin içinde Tim Burton olunca, gotik set tasarımları, özenli bir sanat yönetimi ve estetik zenginlikle karşılaşmak sürpriz değil. Gizli geçitlerden alternatif dünyalara geçen ve orada hayatının macerasını yaşayan bir gencin hikayesini izlemek de belli bir çekiciliğe sahip. Ancak öykü çok kopuk kopuk ilerliyor. Karakter betimlemeleri de yüzeysel kalmış. Örneğin, yurtta kalan 8-10 çocuk var; bunlar sadece "ce ee!.. bakın benim şöyle tuhaf bir yeteneğim var" deyip ortadan kayboluyorlar. Herhalde kitapta bu çocukların toplumdan dışlanmışlıkları ve hüzünleri daha derinlikli anlatılıyordu. Bir de, filmde müthiş bir cast kıyımı yaşanmış. Kadroda Judi Dench neden var belli değil; onun canlandırdığı ve zaten beş dakika görünen Miss Avocet karakterinin hikayeye hiçbir katkısı yok. Bugünlerde hangi taşı kaldırsanız altından çıkan (son üç yılda 13 filmde oynamış) Samuel L.Jackson da harcanan yeteneklerden bir diğeri.  


FRAGMAN

Miss Peregrine's Home for Peculiar Children (2016) on IMDb

Benim Notum: 6 / 10

11 Kasım 2016

106. Julieta


Pedro Almodovar'ın son filmi Julieta, İspanyol yönetmenin sinema kariyerine bir toplu bakış gibi. Almodovar'a ait tüm unsurlar yeniden perdeye yansımış: kadınları merkeze alan bir hikaye, müzik eşliğinde okunan mektuplar, hastane, ölümler, ergenlik travmaları, abartılı duvar kağıtları ve tabii kırmızı renk!.. Alice Munro'nun üç kısa hikayesinden sinemaya uyarlanan Julieta, kızıyla problem yaşayan ve onu uzun süredir görmeyen bir kadının hayatındaki farklı dönemlerde geziniyor. Almodovar tek bir başrol oyuncusu kullanıp farklı dönemler için makyajla oyuncuyu yaşlandırmak yerine, Julieta’nın gençliğini ve yaşlılığını iki farklı oyuncunun Adriana Ugarte (genç Julieta) ve Emma Suarez’in (yaşlı Julieta) oynamasına karar vermiş. Bu da çok isabetli bir seçim olmuş çünkü makyaj ne kadar gerçekçi olursa olsun, yaşla gelen bir şey var ki, onu yansıtabilmek mümkün değil. Tecrübenin, yaşamışlığın getirdiklerini makyajla elde edemiyorsunuz. Bu iki oyuncu arasındaki geçiş ise harika bir havlu sahnesi ile yapılmış. Konu kağıt üzerinde "anneler ve kızları" gibi görünüyor, ama filmin aslında temel temasının sevdiğini kaybetme ve bu kayıp karşısında yaşanan duygular olduğunu söyleyebiliriz (şu muhteşem cümleyi not ettim: "yokluğun hayatımı tamamen dolduruyor ve onu yok ediyor."). Julieta, bir Volver gibi sonunda bizi kamyon çarpmışa çevirmese de, Almodovar'ın geri dönüşünü müjdeleyen incelikli bir dram. 

Sonda yazılar akarken çalan Si No Te Vas (=Eğer Gitmezsen) için tıklayınız


Julieta (2016) on IMDb


Benim Notum: 7,5 / 10 

10 Kasım 2016

105. Free State of Jones

Amerikan iç savaşı zamanında geçmiş gerçek bir olayı anlatan filmde, askerlikten kaçan güneyli çiftçi Newton Knight, çevresindeki diğer asker kaçakları ve zenci kölelerle birlikte konfederasyona karşı bir isyan başlatıyor ve Amerika'nın ortasında kendi bağımsız sosyalist devletini ilan ediyor. Eldeki malzeme süper!.. Başta Matthew McConaughey olmak üzere çok iyi oyuncular ve gerçek olduğuna inanamadığımız çok ilginç bir konu. Yani tam Oscar'a gidebilecek bir potansiyel var karşımızda. Şu aşağıdaki fragmana tıkladığınızda, filmi hemen görmek isteyeceğiniz kesin. Ama yönetmen Gary Ross bu güzelim potansiyeli çıtır çıtır harcıyor. Duygusal  yoğunluğu yüksek bir giriş sayesinde, önce "12 Years A Slave" benzeri etkileyici bir başkaldırı hikayesi izleyeceğiz diye ellerimizi ovuşturuyoruz. Ama sonra film birden ayağını gazdan kesiyor ve bataklığın ortasında uzadıkça uzayan bir sıkıntıya dönüşüyor. Ardı ardına gelen cenaze konuşmaları filmi iki buçuk saatlik büyük bir vaaz haline getiriyor. Amerikan tarihinden bu ilginç detayı merak edenlere ve Matthew McConaughey'in iyi performansını izlemek isteyenlere (bu adamın ismini doğru telaffuz edebilene de hemen Green Card veriyorlar)...

FRAGMAN

Free State of Jones (2016) on IMDb


Benim Notum: 6 / 10

6 Kasım 2016

104. The Purge: Election Year

Tam da Amerika'da seçimlerin olduğu hafta bu filmi izlemek ilginç bir tesadüf oldu. Ama "election" kelimesi dışında filmin yaşadığımız gerçeklikle bir alakası yok. Hayali bir dünyada, Amerikalı yöneticiler yılda bir kere 12 saatliğine her türlü suçu işlemeyi serbest bırakmaktadır, adam öldürmek dahil. İnsanların içindeki şiddetin bir geceliğine açığa çıkmasıyla, başka bir ifadeyle bünyedeki kurtların dökülmesiyle ülkeye “barış ve refah” geleceğine inanan bu Purge geleneğini anlatan serinin üçüncü bölümünde seçimlerde başı çeken bir senatörün hikayesini izliyoruz. Arınma Gecesi'nin kaldırılması için kampanya yürüten senatör henüz amacına ulaşamadan Arınma Gecesi gelip çatıyor. 12 saatlik özgürlüklerine veda etmek istemeyen suçlular da bu kez senatörü hedef alıyor. Kağıt üzerinde konu ilginç gibi görünse de, uygulama yerlerde sürünüyor. Son derece kötü oyunculuklar ve seksenlerin çizgi filmleri düzeyinde diyaloglar yüzünden filmin seviyesi vasatı aşamıyor.

FRAGMAN

The Purge: Election Year (2016) on IMDb


Benim Notum: 5 / 10

5 Kasım 2016

103. Angry Birds

İlk defa 2009 yılında akıllı telefonlar için bir uygulama olarak piyasaya sürülen ve o zamandan beri tüm dünyada 3 milyardan fazla download edilen Angry Birds oyununun sinemaya uyarlanmış hali. Oyunla ilgili konu malzemesi kısıtlı olunca (bir sapandan fırlatılıp kuleleri yıkan öfkeli kuşlar), bu kısıtlı malzemeden 96 dakikalık bir uzun metraj filmi destekleyecek senaryo çıkarmak da zor oluyor haliyle. Angry Birds cıvıl cıvıl renkleri, başarılı animasyonu ve bir-iki komik espriyle ilk başlarda ilgiyi çekmeyi başarsa da bu ilgi düzeyi filmin tamamına yayılamıyor. Çocukların seveceği kesin ama anne-babalar ilk yarım saatten sonra etrafa bakınmaya başlayabilirler.

FRAGMAN

The Angry Birds Movie (2016) on IMDb

Benim Notum: 5,5 / 10

4 Kasım 2016

102. Minuscule - La vallée des fourmis perdues

Filmi izlemeden önce, malum kaynaklardan altyazılarını  arayıp da bulamayınca epey bir şaşırmıştım. Sonradan gördüm ki, meğer filmde hiç konuşma yokmuş. Dolayısı ile filmin altyazısı da yok; ben aradım siz aramayın diye söylüyorum. Fransız yapımı Minuscule gerçek doğa görüntüleri üzerine bilgisayarda yaratılmış böcekleri yerleştiren bir animasyon. Daha önce bizim çocuk kanallarında da gösterilen 10'ar dakikalık börtü böcek animasyonlarının bu uzun film versiyonunda, bir uğur böceğinin kırmızı karıncalarla mücadelesini izliyoruz. Eğer aşırı sakin ve sessiz geçen ilk yarım saati sıkılmadan kazasız belasız atlatabilirseniz, film aslında sonrasında gayet eğlenceli kaçma kovalamaca ve aksiyon sahneleri vaadediyor.

FRAGMAN

Minuscule: Valley of the Lost Ants (2013) on IMDb

Benim Notum: 6,5 / 10

2 Kasım 2016

101. Now You See Me 2

Bu filmin birincisi de mantığı zorlayan numaralarla doluydu, ama en azından izlemesi eğlenceliydi. Çünkü en başta filmin kendisi kendini ciddiye almıyordu. Bu ikinci bölümde ise inandırıcılık problemi artık dağları aşmış durumda. Now You See Me 2, çılgın bir kurgu eşliğinde, parlak ışıklar ve bolca gürültü içeren sözde sihirbazlık gösterilerini arka arkaya gözümüze dayıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce beyninizi kapının dışında bırakıp, film boyunca da hiçbir sahnede "ee, şimdi bi dakka, bu nasıl olabilir ki" diye sormamanız gerekiyor. İşin kötüsü, filmin bir yerinde bu numaraları nasıl yaptıklarını açıklama çabasına dahi girişiyorlar, ama aslında hiçbir şey de açıklamıyorlar. Bir de şu hipnoz olayı var: Benim bildiğim bir kişinin hipnotize edilebilmesi için, bunu öncelikle kendisinin kabul etmesi gerekir. Ama filmimizde maaşallah bizimkiler gelen geçeni ayaküstü hipnotize edip duruyorlar. Filmin gişe başarısı üzerine üçüncüsünün de çekileceği açıklandı. Sanırım ona bilet almamız için birilerinin de bizi hipnotize etmesi gerekecek.

FRAGMAN

Now You See Me 2 (2016) on IMDb

Benim Notum: 4,5 / 10