26 Temmuz 2013

Pacific Rim

Uzaydan gelen Godzilla benzeri dev deniz yaratıkları gezegenimizi ele geçirmeye çalışırken, dünyalılar inşa ettikleri dev robotlarla onları durdurmaya çalışıyorlar. Şu hikayeyi duyanlar ve yandaki afişe bakanlar beyinsiz bir Transformers ya da Power Rangers çakması ile karşı karşıya olduğumuzu düşünebilirler. Açıkçası filmden önce benim de beklentilerim çok düşüktü, sadece oğlumla birlikte erkek erkeğe bir yaz eğlencesi olsun düşüncesi ile girmiştim sinemaya... Ama işte yönetmen koltuğunda işini bilen bir ismin oturması, en uyduruk hikayeden bile iyi bir filmin çıkmasını sağlayabiliyor. Yıllar önce Pan'ın Labirenti (El laberinto del fauno) ile çok daha farklı bir izleyici kitlesinin gönlünde taht kuran Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro görsellikteki ustalığını yine konuşturuyor. Filmin büyük çoğunluğu bilgisayar ortamında yaratılmış görüntülerden oluşsa da perdede izledikleriniz hiçbir zaman yapay bir efekt gibi durmuyor. Robotlarla canavarların dövüş sahneleri ise tek kelimeyle nefes kesici. Filmin aksayan yönü ise oyunculuklar. Mareşal rolündeki Idris Elba soğukkanlı performansı ile gemiyi kurtarmaya çalışsa da, özellikle başroldeki Charlie Hunnam'ın ruhsuz ve karizmadan yoksun oyunu, onu "kahramanımız" olarak benimsememize engel oluyor. Hatta bir ara "şu Godzillalardan biri bu adamı eziverse ne hoş olur" diye düşünmedim değil... (7,5)

FRAGMAN

23 Temmuz 2013

Kon-Tiki

Önce biraz tarih dersi: Norveçli bilim adamı ve kaşif Thor Heyerdahl 1947 yılında ilkel bir salla Pasifik Okyanusunu geçmeye kalkar. Amacı Tahiti'nin de içinde yer aldığı Polinezya adalar grubunda yaşayan yerlilerin soyunun sanıldığı gibi Asya'dan değil, Güney Amerika'dan geldiğini kanıtlamaktır. Bu iddiaya o dönemdeki bilim çevreleri inanmak istemezler, çünkü onlara göre 1500 yıl öncesinin denizcilik kültürü ve imkanları ile o insanların Peru'dan Tahiti'ye gelebilmeleri mümkün değildir. Heyerdahl iddiasını kanıtlamak için beş arkadaşı ile birlikte tıpkı 1500 yıl önceki yerliler gibi sadece tomruklar ve ip kullanarak bir sal yapar ve bu motoru olmayan ilkel deniz aracı ile 8000 kilometre ve 100 gün sürecek bir yolculuğa çıkar. Kon-Tiki işte bu inanılmaz (ama gerçekten yaşanmış) yolculuğun hikayesini anlatıyor.

Anlaşılan benim için bu senenin teması İskandinav sineması olacak. Danimarka'dan iki harika filmden sonra (The Hunt ve A Royal Affair) bu kez de Norveç'ten zihin açan, sanki oksijen dolu taptaze bir nefes Kon-Tiki. Avrupa filmi deyince sıkılacağız diye düşünmeyin. Özellikle köpekbalığı sahneleri değme Hollywood yapımlarındaki gerilime taş çıkartır. Sürükleyici hikayesi, iyi oyuncuları ve enfes okyanus görüntüleri ile iki saatin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. (8)

FRAGMAN

17 Temmuz 2013

The Call

Amerikanın meşhur 911 acil yardım hattı operatörlerinden biri, Jordan (Halle Berry), sapık bir katil tarafından kaçırılan bir genç kızdan çağrı alıyor. Bir süre telefon üzerinden genç kıza taktikler veren Jordan, daha sonra "bu iş böyle olmayacak" deyip masasından kalkmaya ve sazı ele almaya karar veriyor. O noktadan itibaren de film sıradanlaşmaya başlıyor. The Machinist ve Transsiberian gibi oldukça iyi filmlerin yönetmeni Brad Anderson'ın elinden çıkma The Call aslında yukarıda bahsettiğim kırılma noktasına kadar ilgi çekmeyi başaran bir gerilim. Sonrasında nedense izleyicisini aptal yerine koyan ve en klişe televizyon filminden çıkıp gelmiş bir olay akışı, filmin ilk yarısındaki tüm artıları çöpe atıyor. (5)

FRAGMAN

16 Temmuz 2013

The Hangover Part III

İlk Hangover ilginç karakterler ve orjinal bir hikayeyi barındıran, aynı zamanda da acayip komik bir filmdi. İzlerken birçok yerde kahkahalarla güldüğümü hatırlıyorum. İkinci Hangover tamamen ilkinin kopyasıydı, sadece lokasyon değişmişti. Bu üçüncü halka ise "zorlama devam filmlerinin şahı" olarak tarihe geçecek. Hikayenin hiçbir komik tarafı yok, hatta bu bir komedi filmi mi o bile tartışılır: 100 dakika boyunca herhalde sadece bir kere "tı-hı" diye bir ses çıkardım. Başta Bradley Cooper olmak üzere tüm oyuncular "ne işimiz var bizim burda" der gibi oynamışlar. Bir de Mr.Chow meselesi var tabii. İlk iki filmde en sinir olduğum karakterin bu filmde çok daha uzun bir rol alması tuz biber ekmiş. "Las Vegas'ta yaşananlar, Las Vegas'ta kalır" diye bir lafı vardır Amerikalıların. Keşke 2009'da o ilk filmde yaşananlar da hep orada kalsaydı. (4)

FRAGMAN

15 Temmuz 2013

Monsters University

Pixar son dönemlerde Brave ve Cars 2 gibi filmlerle biraz vasat çizgisine doğru gerilemeye başlamıştı (Linklerden de ulaşabileceğiniz yorumlarımda bu filmler için sırasıyla 6,5 ve 6 vermişim). Monsters University bu hayal kırıklığı trendinden bir çıkış fırsatı gibi görünüyor. Bir "prequel" (ön hikaye) olan filmde, Monster Inc.den tanıdığımız Mike ve Sully'nin ilk kez birbirleri ile tanıştıkları üniversite yıllarına dönüyoruz.

Monsters University "aman sakın kaçırmayın" denecek bir film değil, ama küçük çocuklarınızla birlikte gidilebilecek güzel bir aile eğlencesi. Çocuklar bu rengarenk canavarlara zaten bayılacaklar; eski Pixar yapımlarından alışageldiğimiz o ince mizah duygusu sayesinde anne-babalar da filmden epey keyif alacaklar. Filmin özellikle son 15-20 dakikasında beylik bir "happy ending" yerine sürprizli bir finali tercih etmeleri nedeniyle ise yapımcılara özel bir tebrik. Sende hala iş var Pixar! (7)

FRAGMAN

5 Temmuz 2013

Now You See Me

Çok yetenekli dört illüzyonistten oluşan ve kendilerine "Mahşerin Dört Atlısı" diyen bir ekip, gösterileri esnasında gerçek bir bankayı soyup paraları da seyircilere dağıtmaya başlayınca, kararlı bir FBI ajanı tarafından takip edilmeye başlıyorlar. İllüzyon gösterileri dünyanın her tarafında ilgi çeker (bakınız: Yetenek Sizsiniz Türkiye). Now You See Me bu cazip konsepti alıyor ve çılgın bir kurgu, dur durak bilmeyen bir tempo ve cafcaflı sahne performansları ile sanki sinema koltuğundaki seyirciyi iki saatliğine bir Las Vegas şovuna götürüyor. Ancak tıpkı "ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet" sözünde olduğu gibi, yönetmen Louis Leterrier biraz el çabukluğuna güvenmiş.  Kabataslak çiziktirilmiş karakterler ve senaryodaki "içinden kamyon geçecek" boşlukları kapatmak için seyircinin dikkatini başka yere çekmeyi denemiş. Sonuçta elde kalan bol gürültülü, bol ışıltılı ama şapkadan tavşan çıkarmayı başaramayan bir "Ocean's Eleven" çakması olmuş. (5)

FRAGMAN

2 Temmuz 2013

World War Z

World War Z, büyük kalabalıkların histeri halinde koşuşturduğu, patlamalar ve kaotik yıkım sahneleri içeren 2012 tarzında bir felaket filmi mi olsam, yoksa küçük ve kapalı mekanlarda geçen Alien tarzı klostrofobik bir korku filmi mi olsam, karar verememiş bir yapım. Filmin yapım aşamasında yaşanan problemler geçen sene sektörle ilgili yayınlara bolca konu olmuştu. Çekimlerin tam orta yerindeyken senaryo en baştan yeniden yazılmış, bazı bölümler tekrar çekilmişti. Bu aksaklıklar çıkan son üründe kendini belli ediyor. Her ne kadar başarılı görsel efektler ve etkileyici set tasarımları göz doldursa da, senaryodaki zayıflıklar konuya tam olarak dahil olmamızı engelliyor. (6)

FRAGMAN