9 Ekim 2013

Much Ado About Nothing

Herhalde Anglosakson kültürü ile yetişmiş tüm aktörlerin gönlünde bir gün bir Shakespeare uyarlamasında rol almak, tüm yönetmenlerin aklının bir köşesinde de bir gün bir Shakespeare eserini perdeye uyarlamak var. Baksanıza Avengers gibi bir "blockbuster"ın yönetmeni Joss Whedon, uzun zamandır hayata geçirmeyi düşlediği bu projeyi, hem de Avengers'in çekimleri sürmekteyken aradan çıkarıvermiş. Toplam 12 gün süren çekimleri California'da kendi evinde gerçekleştirerek maliyeti de epey düşürmüş. Whedon, Shakespeare'in klasik eserindeki karakterleri ve olayları günümüze uyarlamış, ama maalesef diyalogları aynen 425 yıl önce yazıldığı gibi bırakmış. Bu ağdalı konuşmalar maalesef filmi izlenmesi zor, hatta yer yer komik hale getiriyor. Düşünsenize gayet modern giyimli, günümüzden bir iş adamı son model arabasından çıkıp şöyle bir cümle kuruyor: "I pray thee, tell me truly how thou likest her". Bu orjinal diyaloğa sadık kalma işini "Romeo+Juliet"te Baz Luhrmann da yapmıştı, ama o film görsel olarak o kadar zengindi ki, bu antika dil pek göze batmıyordu. Burada ise gerçekten dayanılmaz bir hal alıyor. Klasik edebiyata saygımız sonsuz, ama yok, 2013'te ben bunu almayayım. (4)

FRAGMAN

8 Ekim 2013

Despicable Me 2

Fransızların artistik yaratıcılığı ile Hollywood'un animasyondaki ileri tekniğini bir araya getiren Despicable Me (bizdeki tuhaf çevirisiye Çılgın Hırsız) geri dönüyor. Başroldeki Gru bu kez hiç hırsızlık filan yapmadığı için, filmi izleyen çocuklar "bu filmin adı neden Çılgın Hırsız" diye sormuşlardır eminim. Gru'nun küçük yardımcıları Minyonlar bu bölümde daha fazla öne çıkarılmış, çok da iyi olmuş. Bu sarı sevimli ama şaşkın yaratıklar filmin en komik sahnelerini oluşturuyorlar. Despicable Me 2, tıpkı ilk film gibi, çocukları ile birlikte sinemaya giden yetişkinlerin de eğleneceği bir film. Hatta bazı espriler belki de sadece yetişkinleri hedefliyor: örneğin Minyonların filmin sonunda Village People kostümleri ile çıkıp "Y.M.C.A." şarkısını söylemeleri herhalde 45 yaş üstündekilere daha komik gelecektir. Despicable Me 2 ailece izlenecek hoş bir haftasonu eğlencesi. Unutmadan, film bittiğinde hemen yerinizden fırlayıp çıkışa yönelmeyin (bunu da neden yaparlar anlamam). Son jeneriğin arasına yerleştirilmiş çok hoş 3D efektler içeren sürpriz bir bölüm var. (7)

FRAGMAN

3 Ekim 2013

Stories We Tell

Belgesel deyince akla sadece National Geographic'tekiler gelmemeli. Son zamanlarda izlediğim, başta Senna ve Searching for Sugar Man (ya da izleyip de blogda yazamadığım The Imposter) olmak üzere birçok başarılı belgesel,  içlerinde soluksuz izlenen dramatik öğeler barındıran gerçekten yaşanmış insan hikayeleriydi. Stories We Tell de öyle. Daha 6 yaşında başladığı oyunculuk kariyerinde The Sweet Hereafter, Dawn of the Dead gibi filmlerde rol alan ancak daha sonra Hollywood şatafatına sırtını çevirip yönetmenlik eğitimi almaya karar veren Sarah Polley, kameranın arkasında müthiş olgun işler yaratıyor (Away from Her, Take this Waltz). Bu kez son derece kişisel bir projeyle kamerayı kendi ailesine çeviriyor; kardeşleri ve babası dahil tüm aile bireylerini bir dedektif edasıyla sorgulayarak geçmişi ile ilgili bir sırrı ortaya çıkartıyor. Filmin çekim tekniğine dair öyle bir detay var ki, -şimdi burada söyleyip seyir zevkinizi kaçırmayayım- bunun gerçekten bir belgesel olup olmadığını sorgulatabilir. Ama türü ne olursa olsun, izlerken hissettiklerimiz gerçek. Sarah Polley çok etkileyici bir deneysel çalışmaya imza atmış. (8)

FRAGMAN

1 Ekim 2013

Blue Jasmine

Woody Allen'ın hiçbir filmini çook sevdiğimi söyleyemem. Yani bir "tüm zamanların en iyi 10 filmi" listesi yapsam, içinde Woody Allen olmaz. Kimbilir belki de bunun nedeni Woody Allen filmlerinin sinemanın tüm imkanlarını kullanan sinemaya ait lezzetler içeren yapımlar olmaktan ziyade, geniş kadrolardan oluşmuş bol konuşmalı bir tiyatro oyununa benzemesidir. Öte yandan Allen'ın senaryo yazmadaki ve insan ilişkilerini aktarmadaki başarısını da teslim etmek lazım. Blue Jasmine artık 78 yaşına gelmesine rağmen her yıla bir film sığdırmaya devam eden emektar yönetmenin en iyi filmlerinden biri. Çok varlıklı bir hayat yaşarken birden etrafındaki herşeyin yalan olduğunu öğrenen, hem eşini hem de tüm o itibarlı yaşantıyı yitirip ağır bir depresyona sürüklenen Jasmine'i başarıyla canlandıran Cate Blanchett filmin en büyük kozu hiç şüphesiz. 100 dakikalık filmin baştan sona neredeyse her karesinde görünen Blanchett, bu sene şimdiye kadar gördüğümüz en iyi kadın oyuncu performansını sergiliyor ve en azından bir Oscar adaylığını (ve muhtemelen de ödülü) hak ediyor. (7,5)

FRAGMAN