Senenin en büyük sürprizlerinden biri diyebileceğim Pig'de, Nicolas Cage Oregon ormanlarında tek başına yaşayan Rob isimli bir trüf mantarı avcısını canlandırıyor. Rob'un en güzel trüfleri bulmasına yardımcı da olan çok sevgili domuzu bir gece kimliği belirsiz kişilerce kaçırılıyor. Rob domuzunu bulmak üzere yıllar sonra şehre iniyor. Ancak bu yolculuk sırasında geçmişi ile ilgili detaylar da bir bir ortaya çıkmaya başlıyor.
Filmin ilk 15 dakikasını izlediğinizde ya da yukarıdaki konuyu okuduğunuzda bunun bir tür John Wick hikayesi olduğunu düşünebilirsiniz. Nicolas Cage yumruklarını ve silahlarını konuşturacak, gözü dönmüş bir halde, domuzunu çalanlardan vahşi bir şekilde teker teker intikamını alacak. Ne büyük yanılgı!.. Film tam tersi bir yönde ilerliyor. Nicolas Cage'in muhteşem oyunculuğu eşliğinde çok sakin, iddiasız, ama hayatın anlamı üzerine etkileyici ve beklenmedik derecede dokunaklı bir film izliyoruz. İnsanların hayatlarında değerli bir şey bulmak için zorlandığı, bir arayış uğruna işlerini ya da yaşadığı şehirleri bıraktığı bir zamanda, Cage, anlamı olan bir şeye tutunma konusunda sessiz bir manifesto bırakıveriyor beynimizin köşesine. Özellikle filmin ortalarına doğru bir restoran sahnesi var ki, birkaç kere izlemeye ve üzerinde düşünmeye değer.
Son yıllarda önüne gelen her projeyi kabul eden Nicolas Cage ne yazık ki bu filmlerin birçoğunda kendini heba ederek, artık neredeyse bir karikatüre dönüşmeye başlamıştı. Yönetmen Michael Sarnoski'nin filmi, doğru bir hikaye ve doğru bir rol ile buluşturulduğunda Cage'in aslında ne kadar yetenekli bir aktör olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. Pig, Cage'in dehası için bir vitrin.
Benim Notum: 8 / 10