Filmin sonunda perde kararıp da yazılar akmaya başladığında, içinde bulunduğum sinema salonunda toplu bir nefes verme anı yaşandı. Bu, gerilen kasların ve tutulan nefeslerin hep birlikte salıverilmesiydi. Velayet (Jusqu'à la garde) bir korku ya da gerilim filmi değil. Ama son yıllarda hiçbir filmde bu kadar gerildiğimi, kendimi bu kadar kastığımı hatırlamıyorum.
Fransız yönetmen Xavier Legrand'ın Venedik Film Festivalinde en iyi ilk film ve en iyi yönetmen ödülleri alan filmi, bir duruşma sahnesi ile açılıyor. 11 yaşındaki oğulları Julien'in velayeti konusunda anlaşamayan boşanmış bir çift hakime durumu kendi bakış açılarından anlatıyorlar. Anne Miriam, kocasının kendisine şiddet uyguladığını, oğlunun da babasını görmek istemediğini iddia ediyor. Baba Antoine ise annenin yalan söylediğini, oğlunu özellikle ondan kaçırdığını, bir baba olarak oğlunu görmeye hakkı olduğunu söylüyor. Aslında bu bölümde biz de kendimizi yargıç yerine koyuyor, iki tarafı da dinliyor ama o an kimin haklı olduğuna karar veremiyoruz. Duruşma sahnesinden sonra yavaş yavaş bu parçalanmış ailenin hayatına daha fazla giriyor ve önceleri çok halim selim görünen ve belki biraz sempati bile duyduğumuz babanın dengesizliklerine şahit olmaya başlıyoruz. Film temelde 4-5 adet uzun sekanstan oluşuyor, baba oğulun araba yolculukları, yemek masasındaki diyaloglar ve bir doğum günü partisi. Bu sekanslarda aslında hiçbir şiddet sahnesi yok, ama her an patlayacakmış gibi görünen bir gerilim öyle bir tansiyon yaratıyor ki, çoğu yerde izlemesi bile zorlaşıyor. Bu bakımdan Legrand'ın tarzı küçük aile hikayelerinden büyük gerilimler yaratmanın ustası Asghar Farhadi'nin filmlerine benzetilebilir. Filmin "en iyi yönetmen" ödülü alması boşuna değil, çünkü birçok sahnede Legrand sinema dilini çok iyi kullanarak imzasını atıyor. Örneğin tek plan çekilen doğum günü partisi sahnesi antolojilere geçecek nefis bir sinema becerisi içeriyor: Bu bölümde içerdeki yüksek volümlü ses yüzünden karakterlerin birbirlerine ne dediklerini anlayamıyoruz, ama çok başarılı bir çekim tekniği ile bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyoruz.
Elbette bu sahiciliği yaratmada oyuncuların payı büyük. Anne ve babayı canlandıran Léa Drucker ve Denis Ménochet de iyiler; ama ben özellikle Julien'i canlandıran ve daha önce hiçbir sinema tecrübesi olmayan küçük oyuncu Thomas Gioria'yı çok başarılı buldum. Babasıyla yalnız kaldıkları anlardaki çaresiz halleri ya da anne babasının kavgaları sırasında yüzüne yansıyan travma insanın içini burkuyor, yerinizden kalkıp onu o ortamdan kurtarmak istiyorsunuz.
Velayet, yürümeyen bir evliliğin ve aile içi şiddetin özellikle çocuklar üzerinde nasıl korkunç etkiler yaratabileceğini gösteren ve çok iyi bir yönetmenin gelişini müjdeleyen sarsıcı bir film.
Benim Notum: 8 / 10