Bu yazıyı okurken bir yandan da Çaykovski dinlemek hoş olabilir, şuracığa sağ tıklayıp yeni bir pencerede açın.
Black Swan, sinemada kapanış jeneriği akarken insanı koltuğa mıhlayan filmlerden. Ama zaten "Requiem for a Dream"i izlemiş olanlar yönetmen Darren Aronofsky'deki bu "oturtma" potansiyelini iyi bilirler. Black Swan'ı kategorize etmek zor: zaman zaman dram, çoğu zaman psikolojik gerilim sularında gezinen film kimileri için bir korku filmi olarak da değerlendirilebilir. Dakikalar ilerledikçe anlıyoruz ki bu aynı zamanda Kuğu Gölü balesinin bir uyarlamasıdır. Mükemmelliğe ulaşayım derken kafayı yiyen genç balerin rolünde Natalie Portman "bu sene Oscar benim" diye bas bas bağırıyor. Bir zamanlar Leon'da elinde saksısıyla dolaşan küçük kız olarak tanıyıp sevdiğimiz Portman, gerek psikolojik gerek fiziksel olarak çok emek isteyen bu rolün altından başarıyla kalkmayı biliyor. Aronofsky'nin filmi ateşli bir hastalık sırasında gördüğümüz rüyalara benziyor. El kamerasıyla yapılan çekimler ve kumlu görüntüler bu rüya etkisini arttırıyor. Nina'nın halüsinasyonları ile birlikte sonlara doğru biz de neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Finalde ise Kuğu Gölü'nün o zirveye vuran nefeslileri eşliğinde kendimizi koltuğa yapışmış ve "neydi bana çarpan" diye şaşkın şaşkın etrafa bakarken buluyoruz. Black Swan bir kereden fazla izlenmeyi hak eden, senenin en iyi filmlerinden biri. (8,5) SİNEMADA İZLENDİ
Black Swan, sinemada kapanış jeneriği akarken insanı koltuğa mıhlayan filmlerden. Ama zaten "Requiem for a Dream"i izlemiş olanlar yönetmen Darren Aronofsky'deki bu "oturtma" potansiyelini iyi bilirler. Black Swan'ı kategorize etmek zor: zaman zaman dram, çoğu zaman psikolojik gerilim sularında gezinen film kimileri için bir korku filmi olarak da değerlendirilebilir. Dakikalar ilerledikçe anlıyoruz ki bu aynı zamanda Kuğu Gölü balesinin bir uyarlamasıdır. Mükemmelliğe ulaşayım derken kafayı yiyen genç balerin rolünde Natalie Portman "bu sene Oscar benim" diye bas bas bağırıyor. Bir zamanlar Leon'da elinde saksısıyla dolaşan küçük kız olarak tanıyıp sevdiğimiz Portman, gerek psikolojik gerek fiziksel olarak çok emek isteyen bu rolün altından başarıyla kalkmayı biliyor. Aronofsky'nin filmi ateşli bir hastalık sırasında gördüğümüz rüyalara benziyor. El kamerasıyla yapılan çekimler ve kumlu görüntüler bu rüya etkisini arttırıyor. Nina'nın halüsinasyonları ile birlikte sonlara doğru biz de neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Finalde ise Kuğu Gölü'nün o zirveye vuran nefeslileri eşliğinde kendimizi koltuğa yapışmış ve "neydi bana çarpan" diye şaşkın şaşkın etrafa bakarken buluyoruz. Black Swan bir kereden fazla izlenmeyi hak eden, senenin en iyi filmlerinden biri. (8,5) SİNEMADA İZLENDİ