Benim de yakın zamana kadar bir mensubu olduğum ilaç sektörü çalışanlarının ilgiyle izleyecekleri bir film Aşk Sarhoşu. Çünkü ön plandaki aşk hikayesinin ardında bir ilaç firması çalışanının hayatı anlatılıyor. Tıbbi mümesillerin karşılaştığı zorlukların Amerika'da da Türkiye'dekiyle hemen hemen aynı (hatta orada daha çetin) olduğunu görmek ilginç: Amerika'da da mümesiller hastanelere alınmıyor, orada da başarı için doktorların sosyal hayatına ortak olmak gerekiyor, vesaire... Hatta filmde Jamie'nin "cin fikri" gibi gösterilen, kendi numunesini bırakırken doktorun dolabındaki rakip ürünlerin numunelerini toparlama manevrası aynen bizde de yıllardır itina ile uygulanır. Filme gelirsek, Aşk Sarhoşu'nun temel problemi komedi mi dram mı olduğuna bir türlü karar verememesi. Film, "hızlı satıcı" Jamie'nin iş dünyasındaki deli dolu maceraları, sekreter kızlarla düşüp kalkmaları, beceriksiz küçük kardeşin patavatsız konuşmaları derken tam bir komedi gibi başlıyor. Zaten filmin oyuncuları da komedi kategorisinde Altın Küre'ye aday oldu. Ancak Anne Hathaway karakterinin işin içine girmesi ile öykünün seyri değişmeye başlıyor. Hele filmin son yarım saati öyle yoğun bir dram içeriyor ki (Parkinson hastası kızın hastalığının ilerlemesi, hastalığa çare aramak bulamamak, ayrılan aşıklar) değme melodramlara taş çıkartır. Sonuç olarak, oyuncularının iyi iş çıkardığı ama hedefi tam olarak 12'den vuramayan, "eh işte" denilebilecek bir film. (6,5)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder