10 Ağustos 2010

89. The Losers

Çok ciddiye alınacak ve üzerine uzun uzun yazı yazılacak bir film değil. Özetle: Bol bol silah, patlama, çizgi roman tarzında bir tempo (zaten bir çizgi romandan uyarlanmış), ama diğer taraftan oldukça düşük bir zeka düzeyi. Başka bir işiniz yoksa ve androjen seviyeniz yükselmişse, evde vakit geçirmek için izlenebilir. (6)

90. Date Night

Bizde pek tanınmayan, ancak Amerika'da oynadıkları televizyon dizileri (The Office, 30 Rock) ile hatırı sayılır bir şöhrete ulaşmış Steve Carell ve Tina Fey'i ilk kez bir araya getiren bir komedi. Aslında evli çiftimizin monoton hayatının anlatıldığı ilk 20 dakika boyunca film hemen hemen hiç güldürmüyor ve "acaba yanlış filme mi geldik" endişesi yaratıyor. Romantik bir akşam yemeği sonrasında bir dizi tesadüfler sonucu kötü adamlarla başlarının belaya girdiği sahneler ile birlikte film hareketlenmeye başlıyor. Ancak yine de senaryo çok sağlam değil; filmi Carell ve Fey'in üstün performanslarının ayakta tuttuğunu söylemek lazım. Onların yerine başka bir ikili olsaydı (örneğin Sarah Jessica Parker ve Matthew McConaughey ile) film çekilmez olabilirdi.(6,5) 

2 Ağustos 2010

91. Clash of the Titans

Evet, ortada oyunculuk diye bir şey yok. Evet, sözde Yunan mitolojisine dayanan senaryo bir sürü yanlışla dolu (örneğin mitolojide Perseus Poseidon'un oğludur, Zeus'un değil, vs..). Evet, görsel efektler de öyle ahım şahım değil. Ama bu kendi çapında, yani "B-movie" dediğimiz türde gayet de tatmin edici bir film. Bir kere her fantastik ve destansı mitolojik filmi Lord of the Rings ile kıyaslama hatasından sıyrılmak lazım. Sonuçta başı sonu belli, hikayesi belli bir sürükleyicilik içeren eğlenceli bir seyirlik var karşımızda. Beklentiyi düşük, patlamış mısırların boyunu yüksek tutun. (7)

1 Ağustos 2010

92. The Rebound

Sarsıntılı bir boşanma sürecini atlatmaya çalışan ve büyük şehire taşınıp kendine yeni bir hayat kuran 42 yaşındaki bir annenin (Catherine Zeta-Jones) 24 yaşında -ama o çocuksu haliyle daha da küçük görünen- bir genç ile aralarındaki yakınlaşma. Biliyorum konuyu okuyunca "sıkıcı ve klişelerle dolu bir romantik komedi" diye düşünüyorsunuz, ama film o kadar da kötü değil. İyi yazılmış diyaloglar, gerçek hayattan kopup gelmiş ve küçük kusurlarına rağmen sempatik karakterler filmi ilginç kılıyor. Filmin sonlarına doğru dünyayı dolaşmaya çıkan Aram karakterinin Türkiye'ye de uğraması ve Ortaköy'de Saadet Işıl Aksoy ile çekilen sahneler, filmin bizler için ilginçliğini arttıran diğer bir detay. (6,5)