12 Şubat 2018

9. Three Billboards Outside Ebbing, Missouri


Three Billboards Outside Ebbing Missouri az ama öz film çeken İngiliz yazar/yönetmen Martin McDonagh'ın kariyerindeki sadece üçüncü filmi. Bundan önceki filmleri 2012 yapımı Seven Psychopaths ve 2008 yapımı, kendine has bir hayran kitlesi oluşturmuş olan, In Bruges. Önceki iki filminde komedi unsuru daha ön plandayken, McDonagh bu kez yoğun bir dramı kaleme almış. Ama arada kara mizah anları da yok değil. Bir cinayete kurban giden kızının katillerini bulma konusunda oturduğu kasabanın polisinin yeterince çaba göstermediğine inanan bir anne, Mildred Hayes, kamuoyunun dikkatini çekmek için alışılmadık bir yönteme başvuruyor ve kasaba çıkışındaki üç ilan panosuna direkt polis şefini hedef alan ifadeler koyduruyor. Elbette bu küçük kasabada herkes birbirini tanıyor, ve söz konusu billboard'ların uygun olmadığını düşünen ahali Mildred'a karşı tavır almaya başlıyor.

Amerika'daki bir karayolu seyahati esnasında gerçekten de yol kenarında çözülmemiş bir cinayet ile ilgili billboard'ları görerek bu hikayeyi yazmaya karar veren Martin McDonagh'ın kafasında daha senaryo yazım aşamasında Mildred Hayes karakterini Frances McDormand'a oynatmak varmış. Eşi Joel Coen'in de araya girmesiyle McDormand'ı ikna etmek zor olmamış. Ta 21 yıl önce Fargo ile gönüllerimize taht kurmuş ve o filmdeki performansı ile bir de Oscar kazanmış olan bu çok yetenekli aktris, bir kez daha rolünün içine tam anlamıyla yerleşiyor ve Mildred karakterini sahipleniyor. Bu senenin Oscar adayları arasında da şu anda açık ara önde. Sadece o değil, polis memuru Dixon rolünde Sam Rockwell de bence ödülün favorilerinden. (Sonradan gelen EDIT: Evet, hem McDormand hem de Rockwell Oscar'ı aldılar)

Kuşkusuz filmin en güçlü yanı Martin McDonagh'ın keskin kalemi. Tüm karakterler çok iyi yazılmış ve hikaye asla tahmin edemeyeceğiniz sapaklara dalıyor. Kimse yüzde yüz iyi, ya da yüzde yüz kötü değil. Başta "cehennemin dibini boylasın" dediğiniz bazı karakterlere, filmin sonunda sempati duyarken bulabiliyorsunuz kendinizi. Polis şefi Willoughby'nin eşine yazdığı mektup ise, herhalde filmlerde okunan mektupların en güzeli olarak kalacak hafızamızda. Öfkeye öfkeyle, nefrete nefretle yanıt vermenin beyhudeliğini muhteşem oyunculuklar ve kafamızı karıştırmaktan çekinmeyen bir senaryoyla anlatan çok iyi bir film. 

Benim Notum: 8,5 / 10

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder