Hay Allah, bir belgesel seyrederken bu kadar ağlayacağımı hiç düşünmezdim. Won't You Be My Neighbor, Amerika'da 1968'den 2003'e kadar tam 35 yıl boyunca televizyonda bir çocuk programının sunuculuğunu yapan Fred Rogers'ın hayatını ve daha önemlisi onun hayata bakışını anlatıyor. Filmi izlemeden önce yüksek puanlarını görüp "Amerika'da bu adamı izleyerek büyüyen nesillere bu film nostaljik duygular yaşattı herhalde, bizde etkisi aynı olmaz" diye düşünmüştüm. Ama hayır, bu çok evrensel mesajlar içeren, daha önce hayatında Fred Rogers'ı hiç görmemiş olanları da etkileyebilecek bir yapım.
Fred Rogers'ı diğer programcılarından ayıran özelliği, çocuklara asla tepeden bakmaması. O her çocuğun özel olduğunu düşünüyor ve bu gerçeği konuştuğu çocuklara da hissettiriyor. "Çocuklar duygularını büyükler gibi ifade edemiyor olabilir, ama bu çocukların duyguları olmadığı anlamına gelmez" diyor ve ekliyor "bir çocuğun duyguları, en az yetişkinlerinki kadar önemlidir". Programlarında çocuklara hayatla ya da dünyadaki güncel olaylarla ilgili mesajlar verirken bunu vaaz verir gibi yapmıyor (vaaz demişken, kendisi de aslında bir rahip). Eline geçirdiği bir çorap kuklayı konuşturarak, bazen son derece ciddi konuları çocukların anlayacağı şekilde aktarabiliyor. Örneğin Kennedy suikastının olduğu gün, programında suikast kelimesinin anlamını anlatıyor. Başka programlarda bu kavramlara boşanma, savaş, ölüm gibi çocuklara anlatması zor konular da ekleniyor.
Daha önce Twenty Feet from Stardom ile Oscar almış Morgan Neville'in yönettiği belgeselde, "aman Fred amca ne kadar iyi insandı" şeklinde yüzeysel bir yaklaşım yok. Film ilerledikçe Fred Rogers'ın karakterinin derinliklerine de iniyoruz. Onun da hepimiz gibi zayıflıkları, başarısızlıkları (örneğin 70'lerde yetişkinler için yaptığı programlar fiyaskoyla sonuçlanıyor), korkuları, endişeleri olduğunu görüyoruz. Ve öğreniyoruz ki o elinde tutup konuşturduğu çorap kukla (kaplan Daniel) aslında bizzat kendisidir.
Bu filme verdiğim çok yüksek puanı yadırgayanlar olacaktır. Kötülüğün, hoşgörüsüzlüğün, kabadayılığın giderek daha çok üstümüze kabus gibi çöktüğü bir dünyada bu tür ilham verici, gerçek yaşam hikayelerinin çok önemli bir misyon üstlendiğine ve seyredenleri aktif bir şekilde daha iyi bir insan olmaya yönlendirdiğine inanıyorum. Bu da az şey mi? İyiliğin, alçakgönüllülüğün ve sadeliğin zaferini izlemek inanın size iyi gelecek.
Benim Notum: 8,5 / 10