The Magnificent Seven 1960 yapımı Steve McQueen'li, Charles Bronson'lu, Yul Brynner'li western klasiğinin yeniden çevrimi; ki o film de aslında büyük Akiro Kurosawa'nın 1954 yapımı Yedi Samuray'ının yeniden çevrimidir. Çocukluğu, Pazar günleri tek kanallı TRT ekranında western kuşağını (tam 12:00'de başlardı, Pazar Konseri'nden hemen sonra) seyrederek geçmiş bizim nesil için, klasik westernlerin tüm lezzetlerini yeniden hatırlatan bu film aslında maça 1-0 önde başlıyor. Yönetmen Antoine Fuqua (Training Day, The Equalizer, Southpaw) kasabaya gelen ve bara giren yabancı ya da kasabanın ortasındaki sokakta iki adamın düellosu gibi western filmlerinin tanıdık klişelerine birbirinden iyi çekilmiş sahnelerle adeta saygı duruşunda bulunuyor. Ama filmin başında yaşadığımız o coşkulu beklenti film sona erdiğinde tam da karşılanmıyor. Bir kere öyküde ciddi bir inandırıcılık sorunu var: Karizmatik Denzel Washington dışında ekibin geri kalanı toplum dışına itilmiş, amaçsız ve biraz da itici altı serseriden oluşuyor. Bu adamların bir araya gelmeleri bile zorken, kasabalıları kötü ruhlu maden ağasından kurtarmak için, bir ideal uğruna hayatları pahasına bir mücadeleye girmeleri pek inandırıcı durmuyor. Böyle hissetmemizin nedeni yönetmen Fuqua'nın çok iyi çekilmiş aksiyon sahnelerine odaklanıp, karakter gelişimini boşvermesi. Örneğin kadroda bir Meksikalı var, onunla ilgili filmin sonunda tek bildiğimiz şey "Meksikalı" olması, başka bir şey bilmiyoruz. Son bir not filmin müziği ile ilgili: James Horner ölmeden önceki son çalışmasını bu film için yapmış. Gelgelelim, filmin ana temasındaki o dört notalık imza bölümü yine Horner'ın 12 yıl önce yazdığı Troy filminin müziği ile resmen aynı. Üstadı rahmetle anıyoruz anmasına da, böyle kopyala-yapıştır yapmasa iyiymiş.
FRAGMAN
FRAGMAN
Benim Notum: 6,5 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder