19 Ekim 2018

90. Leave No Trace

Filmin açılışında Oregon'daki bir ormanın içinde medeniyetten uzakta kamp hayatı yaşayan bir baba ve kızıyla tanışıyoruz. Will (Ben Foster) ve Tom (Thomasin McKenzie) sanki Survivor'daymışçasına yosun, mantar ve yeşil bitkileri pişirerek, yağmur sularını içerek yaşıyorlar. Kaldıkları yer bir milli park sınırları içinde olduğu için bir süre sonra polis tarafından yakalanıyorlar. Sosyal hizmetler kurumu onlara yaşayabilecekleri bir ev, babaya da bir iş ayarlıyor. Ama anlıyoruz ki, özellikle baba Will toplum içinde yer alma konusunda zorluklar yaşayan bir adam. Yerleşik hayata adapte olma çabaları sonuçsuz kalınca kızıyla birlikte yeniden kaçıyorlar.  Yedi yıl önce Winter's Bone filmi ile Jennifer Lawrence'ı sinema dünyasına kazandıran kadın yönetmen Debra Granik, yine az sözcük kullanarak karakterlerinin duygularını seyirciye aktarmayı başarmış. Granik seyircisine güveniyor ve onları kaşıkla beslemek yerine, bu sakin akan baba-kız öyküsünde bir takım detayları seyircinin izledikçe yakalamasını bekliyor. Örneğin babada ters bir şeyler olduğunu hissedebiliyoruz, ama onun geçmişindeki travmaları ancak filmi izledikçe yavaş yavaş anlıyoruz. Yani en baştan biri çıkıp bize onun hayat hikayesini anlatmıyor. Granik, bir babanın hakları ya da bir aileyi zorla topluma kazandırmanın gerekli olup olmadığı üzerine sorular ortaya atıyor. Ama bu meselelerin herhangi biri üzerinde açık bir tutum sergilemiyor, bunun yerine onları genel anlatının unsurları olarak sunuyor ve izleyicinin kendi kararlarını vermesine izin veriyor. Tecrübeli oyuncu Ben Foster ruhu hasarlı Will'i başarıyla canlandırıyor. Kızı rolündeki Yeni Zelandalı genç aktris Thomasin McKenzie'nin ismini de (tıpkı Jennifer Lawrence'da olduğu gibi) bundan sonra çok duyacağız. Leave No Trace, Debra Granik'ten yavaş ama samimi bir karakter çalışması.

Benim Notum: 7 / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder