Split'in yönetmeni M.Night Shyamalan'ın kendi hikayesi de bir filme konu olabilecek kadar ilginç. 1999 yılında en iyi film ve en iyi yönetmen dahil altı dalda Oscar'a aday olan Altıncı His gibi bir başyapıtı bizlere sunan Shyamalan, bu başarısını Unbreakable, Signs ve The Village ile sürdürmüş, ama 2006'daki Lady in the Water ile düşüşe geçmeye başlamıştı. Sonrasında gelen The Happening ve The Last Airbender gibi felaketler ise sinema dünyasında onun için "artık bu adam bitti" denmesine yol açmıştı. Son yıllarda hiçbir büyük stüdyo artık onu filmlerinde yönetmen olarak görmek istemediğinden, Shyamalan 2015'te oldukça küçük bir bütçeyle ve tanınmamış oyuncularla çektiği The Visit'in tüm masraflarını kendi cebinden karşıladı. Yokluklar içinde çekilen The Visit bir anlamda Hint asıllı yönetmenin "yeşil sahalara geri dönüşünün" bir müjdecisi gibiydi. İyi bir sinemacının eski formuna kavuşmasının işaretleri Split'te de devam ediyor.
Shyamalan'ın iyi bildiği sular olan psikolojik gerilim türüne geri döndüğü filmde James McAvoy, kafasının içinde tam 23 farklı kişiliği barındıran bir çoklu kişilik bozukluğu hastasını canlandırıyor. Bu kimliklerden biri üç genç kızı kaçırıp bir bodruma kapatıyor. Bir yandan kızlar kaçmak için çeşitli planlar yaparken, bu arızalı adamın kızları henüz ortaya çıkmamış esrarengiz bir 24. kimlik için hazırladığını öğreniyoruz.
Filmin şüphesiz en büyük artısı James McAvoy'un oyunculuğu. Kendini bu role iyice adamış görünen bu İskoçyalı aktör belki de kariyerinin en çarpıcı performansını ortaya koyuyor. McAvoy gerek konuşması gerek mimikleriyle farklı kimlikler arasındaki geçişleri o kadar başarıyla yapıyor ki, izlediğinizin gerçekten ayrı bir kişi olduğuna inanıyorsunuz. Bunu ne kadar etkili yaptığını şöyle bir örnekle anlatayım: bu çoklu kişiliklerden biri Hedwig adında 9 yaşında bir çocuk ve bu çocuk bir ara kızlara yardım etmeye çalışıyor. Filmi izlerken kendimi öyle kaptırmışım ki, ya şimdi arkadan kötü adam gelirse diye gerildiğimi hatırlıyorum. Halbuki kötü adam farklı bir yerde değil, o da Hedwig'le aynı bedenin içinde. Ama McAvoy bizi öylesine inandırıyor ki, onların sanki ayrı ayrı insanlar olduklarını düşünüyoruz. Bu film 2016 yılında gösterime girseydi, şu anda James McAvoy'un adaylıklarını konuşuyor olurduk. Bir yıl sonra ödül sezonuna bu performans akılda kalır mı, emin değilim. Kaçırılan kızlardan Casey rolündeki, geçen sene The Witch'te izlediğimiz, Anya Taylor-Joy da çok iyi. Ama maalesef aynı övgüleri diğer oyuncular için söylemek mümkün değil. Özellikle diğer iki kızı canlandıran genç oyuncular abartılı performansları ile sanki başka bir filmde oynuyor gibiler.
Shyamalan hikayelerini ağır ağır geliştirmeyi, film boyunca izleyici için oraya buraya çeşitli ipuçları serpiştirmeyi seven bir yönetmen. Sabırsız izleyiciler için tempo yavaş gelebilir, ama sabredip o ipuçlarını toparlarsanız, filmin sonunda bazı karakterlerin neden belli bir şekilde davrandıklarını daha iyi anlıyorsunuz. Alfred Hitchcock'a hayranlığını hep dile getiren Shyamalan, kapalı bir alanda ve dar bir mekanda usta işi kamera hareketleri ile Hitchcockvari bir gerilim yaratmayı başarıyor. Bu artılarına rağmen filmin finali pek tatmin edici değil. Doğaüstü motifler öykünün genel yapısına uymuyor. Filmin devamını getirme ve konuyu başka bir Shyamalan filmine bağlama çabasını ise biraz zorlama buldum.
Split Amerika Box Office listesinde üç hafta üst üste 1 numarada kalmayı başardı ve şu ana kadar da 140 milyon dolarlık bir gişe hasılatı elde etti. Başta anlattığım sıkıntıları yaşamış olan M.Night Shyamalan'ı yeniden bir numarada görmek güzel ama Split'in bir Altıncı His ya da bir Unbreakable olmadığını da söylemek lazım. Yine de bu yetenekli yönetmenin üstünü çizmemiş benim gibi takipçileri için, ileriye dönük olarak umutlarımızı yeşerten bir film.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Shyamalan'ın iyi bildiği sular olan psikolojik gerilim türüne geri döndüğü filmde James McAvoy, kafasının içinde tam 23 farklı kişiliği barındıran bir çoklu kişilik bozukluğu hastasını canlandırıyor. Bu kimliklerden biri üç genç kızı kaçırıp bir bodruma kapatıyor. Bir yandan kızlar kaçmak için çeşitli planlar yaparken, bu arızalı adamın kızları henüz ortaya çıkmamış esrarengiz bir 24. kimlik için hazırladığını öğreniyoruz.
Filmin şüphesiz en büyük artısı James McAvoy'un oyunculuğu. Kendini bu role iyice adamış görünen bu İskoçyalı aktör belki de kariyerinin en çarpıcı performansını ortaya koyuyor. McAvoy gerek konuşması gerek mimikleriyle farklı kimlikler arasındaki geçişleri o kadar başarıyla yapıyor ki, izlediğinizin gerçekten ayrı bir kişi olduğuna inanıyorsunuz. Bunu ne kadar etkili yaptığını şöyle bir örnekle anlatayım: bu çoklu kişiliklerden biri Hedwig adında 9 yaşında bir çocuk ve bu çocuk bir ara kızlara yardım etmeye çalışıyor. Filmi izlerken kendimi öyle kaptırmışım ki, ya şimdi arkadan kötü adam gelirse diye gerildiğimi hatırlıyorum. Halbuki kötü adam farklı bir yerde değil, o da Hedwig'le aynı bedenin içinde. Ama McAvoy bizi öylesine inandırıyor ki, onların sanki ayrı ayrı insanlar olduklarını düşünüyoruz. Bu film 2016 yılında gösterime girseydi, şu anda James McAvoy'un adaylıklarını konuşuyor olurduk. Bir yıl sonra ödül sezonuna bu performans akılda kalır mı, emin değilim. Kaçırılan kızlardan Casey rolündeki, geçen sene The Witch'te izlediğimiz, Anya Taylor-Joy da çok iyi. Ama maalesef aynı övgüleri diğer oyuncular için söylemek mümkün değil. Özellikle diğer iki kızı canlandıran genç oyuncular abartılı performansları ile sanki başka bir filmde oynuyor gibiler.
Shyamalan hikayelerini ağır ağır geliştirmeyi, film boyunca izleyici için oraya buraya çeşitli ipuçları serpiştirmeyi seven bir yönetmen. Sabırsız izleyiciler için tempo yavaş gelebilir, ama sabredip o ipuçlarını toparlarsanız, filmin sonunda bazı karakterlerin neden belli bir şekilde davrandıklarını daha iyi anlıyorsunuz. Alfred Hitchcock'a hayranlığını hep dile getiren Shyamalan, kapalı bir alanda ve dar bir mekanda usta işi kamera hareketleri ile Hitchcockvari bir gerilim yaratmayı başarıyor. Bu artılarına rağmen filmin finali pek tatmin edici değil. Doğaüstü motifler öykünün genel yapısına uymuyor. Filmin devamını getirme ve konuyu başka bir Shyamalan filmine bağlama çabasını ise biraz zorlama buldum.
Split Amerika Box Office listesinde üç hafta üst üste 1 numarada kalmayı başardı ve şu ana kadar da 140 milyon dolarlık bir gişe hasılatı elde etti. Başta anlattığım sıkıntıları yaşamış olan M.Night Shyamalan'ı yeniden bir numarada görmek güzel ama Split'in bir Altıncı His ya da bir Unbreakable olmadığını da söylemek lazım. Yine de bu yetenekli yönetmenin üstünü çizmemiş benim gibi takipçileri için, ileriye dönük olarak umutlarımızı yeşerten bir film.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Benim Notum: 7 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder