Moana bir Disney filminde görmek isteyebileceğiniz her şeye sahip: Muhteşem bir animasyon, eğlenceli bir hikaye, gençlere güzel mesajlar ve akılda kalıcı müzikler. Antik çağlarda Güney Pasifik adalarında geçen hikayede, Moana bir kabile şefinin kızı. Moana'nın kabilesi kuşaklar boyunca denizlerde seferlere çıkmış, yeni yerler keşfetmiş gezgin bir ırk. Ama sonra güvenli bir ada bulunca oraya yerleşmişler. Tanrıların neden olduğu bir lanet sonucu artık ekinler yetişmez ve balıkçılar da balık tutamaz olunca, Moana ailesine ve yaşadığı adanın halkına yardım edebilmek için denize açılıyor. Amacı bu laneti kaldırmak. Bu maceralı yolculukta bir yarı-tanrı olan Maui ile tanışıyor ve onunla işbirliği yapması gerekiyor.
Moana hikaye akışı olarak 80'lerin sonu 90'ların başındaki Alaaddin, Küçük Deniz Kızı ve Herkül gibi Disney filmlerini anımsatıyor. Bu da bir sürpriz değil çünkü Moana'nın yönetmenleri Ron Clements ve John Musker, aynı zamanda o saydığım filmleri yaratan isimler. O filmlerin sevilmesini sağlayan unsurlar Moana'da yeniden canlandırılmış: Akılda kalıcı melodiler, hayattaki yolunu bulmaya çalışan genç bir kahraman ve ona eşlik eden sevimli bir hayvan. Disney başarıya ulaşmış bir şablonu takip ediyor olsa da, bunda çok da bir sakınca yok bence. Çünkü taze bir hikaye, ilgi çekici yeni karakterler ve heyecanlı bir aksiyon var karşımızda.
Artık her Disney filminde görmeye alıştığımız gibi, animasyon yine muhteşem. Disney stüdyoları fotorealistik arka planlar yaratmadaki ustalığını sanki her geçen sene bir kademe daha ilerletiyor. Moana'da da özellikle okyanusdaki dalgalar ya da karakterlerin saçları o kadar gerçek ki, sanki elinizi uzatsanız dokunacakmış gibi hissediyorsunuz. Müzikler de harika. Senelerdir kapalı gişe oynayan Broadway müzikali Hamilton'ın da müziklerine imza atan Lin-Manuel Miranda'nın yazdığı şarkılar kolayca insanın diline dolanıyor. Sinemadan çıktıktan hemen sonra Spotify'da filmin soundtrack albümünü bulup eve dönerken dinlediğimi hatırlıyorum. Özellikle en iyi şarkı dalında Oscar'a da aday olan "How Far I'll Go", bu senenin Let It Go'su olabilir. Orjinalinde Dwayne Johnson'ın seslendirdiği ama bizim ne yazık ki dublajlı izlediğimiz Maui karakteri filmin en komik sahnelerine imza atıyor. Filmde bir de denizde hindistan cevizi şekilli tuhaf korsanlarla karşılaştıkları bir sahne var, buradaki Mad Max: Fury Road'a yapılan göndermeler unutulmaz.
Filmdeki cesur, özgüveni yüksek kızımız Moana'nın bir beyaz atlı prense ihtiyaç duymadan tek başına zorluklarla savaşmaya gitmesi ise çok çarpıcı ve güzel bir mesaj. Moana Türkiye'de gösterime gireli bir aydan fazla olmasına rağmen hala birçok sinemada gösteriliyor. Çocuklarınızı alın ve birlikte Moana'yı izlemeye gidin, hele bir kız çocuğunuz varsa durduğunuz kabahat, mutlaka gidin.
Benim Notum: 8 / 10