Şilili yönetmen Pablo Larrain'in yönettiği Jackie, 1963 yılında bir suikaste kurban giden Amerikan başkanı John F.Kennedy'nin eşi "First Lady" Jacqueline Kennedy'yi anlatıyor. Ama bu geleneksel anlamda bir biyografik çalışma değil. Jackie Kennedy'nin tüm hayatını gözden geçirmek yerine, çok spesifik bir döneme, suikastten hemen sonraki saatlere ve günlere odaklanıyoruz. Jackie herşeyden önce yoğun bir karakter analizi çalışması. Yönetmen Pablo Larrain, zaman çizgisinde ileri geri zikzaklar yaparak ilerleyen bir kurgu eşliğinde, Jackie'nin suikastten sonra yaşadıklarını aktarırken, onun psikolojisinin derinliklerine inmeye çalışıyor. Jackie bir yandan bu kişisel trajedinin yıkımını yaşarken, bir yandan da toplum gözündeki imajının nasıl olması gerektiğine kafa yoruyor. Mesela, bir yandan çocuklarına babalarının neden öldüğünü anlatmaya çalışırken, diğer yandan o kısacık bir hafta içinde kocasının anısını yüceltmek için elinden geleni yapıyor. Cenazenin nasıl olması gerektiği ve Kennedy'nin nereye gömüleceği gibi konularda aktif rol alıyor.
Jackie tek kişilik bir tiyatro oyunu gibi. Filmin %80'inde perdede Jackie'nin çok yakın planlarla çekilmiş ıstırap içindeki yüzünü görüyoruz. Başka karakterler de zaman zaman Jackie ile aynı kareye giriyorlar, ama onların tek işlevi Jackie ile konuşmak, onun düşüncelerini söyleyebilmesini sağlamak. Örneğin, bir rahiple yaptığı konuşmalar, normalde çevresine karşı soğuk bir duvar gibi görünen Jackie'nin iç dünyasını açtığı nadir anlar olarak kayda geçiyor. Filmin gri puslu görüntüleri senaryonun depresif tonuna eşlik ediyor. Mica Levi’nin bir ayin müziğini andıran, bilerek akordsuz melodileri de bu kasvetli atmosferin yaratılmasına katkıda bulunuyor. Yönetmen Pablo Larrain'in en iyi yaptığı şey, bu görkemli keder duygusunu bıçakla kesilecek kadar somut bir şekilde önümüze koyması. Bunda kuşkusuz kendisini role iyice adamış görünen Natalie Portman’ın büyük katkısı var. Ama bu, insanı alıp götüren, aktörün karakterin içinde kaybolduğu bir performans değil. Reklamcılıkta bir tabir vardır, "ürünün önüne geçmek" diye. Burada da sanki Natalie Portman oynadığı karakterin önüne geçmiş. Perdede sürekli çok çabalayan bir Natalie Portman görüyoruz, Jackie'yi değil. Yine de bu sene Black Swan'dan sonra ikinci Oscar'ını alabilir. Black Swan demişken filmin yapımcısı, daha önce Black Swan'da Natalie Portman'ı yöneten Darren Aronowski.
Jackie'nin kaliteli bir iş olduğunu kabul etmekle beraber, kendimi bu filmi ikinci bir kez izlerken hayal edemiyorum. Çünkü gerçekten çok ağır, kasvetli, insanı karamsarlığa iten, matem havasında geçen bir 100 dakikadan söz ediyoruz. Larrain'in bir önceki filmi, sürgüne gönderilmiş rahipleri anlatan El Club da yine böyle keskin ama izlemesi zor bir filmdi. Bu da öyle. Fularlı arkadaşlar kusura bakmasınlar, ama bu "yeniden izlenebilirlik" kriteri benim için önemli.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Jackie tek kişilik bir tiyatro oyunu gibi. Filmin %80'inde perdede Jackie'nin çok yakın planlarla çekilmiş ıstırap içindeki yüzünü görüyoruz. Başka karakterler de zaman zaman Jackie ile aynı kareye giriyorlar, ama onların tek işlevi Jackie ile konuşmak, onun düşüncelerini söyleyebilmesini sağlamak. Örneğin, bir rahiple yaptığı konuşmalar, normalde çevresine karşı soğuk bir duvar gibi görünen Jackie'nin iç dünyasını açtığı nadir anlar olarak kayda geçiyor. Filmin gri puslu görüntüleri senaryonun depresif tonuna eşlik ediyor. Mica Levi’nin bir ayin müziğini andıran, bilerek akordsuz melodileri de bu kasvetli atmosferin yaratılmasına katkıda bulunuyor. Yönetmen Pablo Larrain'in en iyi yaptığı şey, bu görkemli keder duygusunu bıçakla kesilecek kadar somut bir şekilde önümüze koyması. Bunda kuşkusuz kendisini role iyice adamış görünen Natalie Portman’ın büyük katkısı var. Ama bu, insanı alıp götüren, aktörün karakterin içinde kaybolduğu bir performans değil. Reklamcılıkta bir tabir vardır, "ürünün önüne geçmek" diye. Burada da sanki Natalie Portman oynadığı karakterin önüne geçmiş. Perdede sürekli çok çabalayan bir Natalie Portman görüyoruz, Jackie'yi değil. Yine de bu sene Black Swan'dan sonra ikinci Oscar'ını alabilir. Black Swan demişken filmin yapımcısı, daha önce Black Swan'da Natalie Portman'ı yöneten Darren Aronowski.
Jackie'nin kaliteli bir iş olduğunu kabul etmekle beraber, kendimi bu filmi ikinci bir kez izlerken hayal edemiyorum. Çünkü gerçekten çok ağır, kasvetli, insanı karamsarlığa iten, matem havasında geçen bir 100 dakikadan söz ediyoruz. Larrain'in bir önceki filmi, sürgüne gönderilmiş rahipleri anlatan El Club da yine böyle keskin ama izlemesi zor bir filmdi. Bu da öyle. Fularlı arkadaşlar kusura bakmasınlar, ama bu "yeniden izlenebilirlik" kriteri benim için önemli.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Benim Notum: 7 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder