Oliver Stone'un yönettiği Snowden, 2013 yılında bizde de haber bültenlerine ve gazetelere yansıyan gerçek bir olayı anlatıyor. Bir CIA çalışanı olan Edward Snowden Amerikan hükümetinin tüm dünyada milyonlarca kişinin e-maillerini izlediğini, cep telefonu görüşmelerini dinlediğini öğreniyor ve bu bilgiyi basına sızdırmaya karar veriyor.
Snowden iyi bir film, ama eksikleri de yok değil. Öncelikle artılar dersek: oyuncu performansları gayet iyi. Joseph Gordon-Levitt kendini hem görünüş, hem de ses tonu olarak gerçek hayattaki Edward Snowden'a şaşılacak derecede benzetmiş. Divergent serisinden tanıdığımız Shailene Woodley ve kısa bir rolde izlediğimiz Nicolas Cage de iyiler.
Film, Edward Snowden ismini hiç duymamış ya da 2013'teki olayları bilmeyenler için konuya iyi bir giriş teşkil ediyor. Anlatılan olaylar özel hayatlarımızın nasıl gözetlenebildiğini göstermesi açısından birçok seyirciye şaşırtıcı ve sarsıcı gelebilir. Eminim filmi izledikten sonra birçoğunuz dizüstü bilgisayarlarınızın kamerasını bantla kapatacaksınız.
Öte yandan bunun bir Oliver Stone filmi olduğunu düşünürsek, beklentileri tam olarak karşılayamadığını da söylemek lazım. Oliver Stone, filmlerinde politik tavrını keskin bir şekilde ortaya koyan, provokasyonu seven bir yönetmen. JFK, Platoon, Doğum Günü 4 Temmuz gibi çok başarılı filmlerinde Oliver Stone öfkesini güçlü bir sinema diliyle ortaya koyar, sinemadan çıktığınızda sizin de onunla birlikte öfkelenmenizi ister ve bunu da çoğu zaman başarır.
Snowden'da ise Oliver Stone sanki biraz marine edilmiş, biraz sirkeye yatırılmış gibi. Daha önceki filmlerinden bildiğimiz enerjik tarzı yok. Snowden yer yer durağanlaşan, miskinleşen bir yapım. Oliver Stone'un Snowden'ın hayatındaki herşeyi anlatmaya girişmesi de tempoyu düşürüyor. Bu 2 saat 15 dakikalık filmin hikaye örgüsünde aslına bakarsanız iki temel kilometre taşı var: A) Snowden CIA'ye girer ve B) Snowden gizli belgeleri basına sızdırmaya karar verir. Film bizi işte bu A noktasından B noktasına götürene kadar tam iki saat geçiyor. Bu süre boyunca, Snowden'ın yaşadığı hayal kırıklıklarını ve bunun özel hayatına yansımalarını izliyoruz. Bir de tabii filmin anlattığı öykü ilginç olsa da, gerçek hayattaki Snowden'ın karakteri de, hayat hikayesi de sıkıcı.
2014 yılında en iyi belgesel dalında Oscar ödülü alan ‘Citizenfour’ da aynı öyküyü bu kez bir belgesel şeklinde anlatıyordu. “Snowden”, “Citizenfour”un anlattıklarından daha çarpıcı bir şey söyleyemiyor maalesef. Hatta çoğu zaman onun yarattığı etkinin bile altında kalıyor. Ama yine de belgesel izlemek istemeyenler ve bu çarpıcı gerçekten haberdar olmak isteyenler için Snowden iyi bir başlangıç noktası olabilir.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Benim Notum: 6,5 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder