Jennifer Lawrence ve Chris Pratt'in başrollerini paylaştıkları Passengers uzayda geçen bir Robinson Crusoe hikayesi olarak başlıyor. Uzayda yeni kurulacak bir koloniye dünyadan insanları taşıyan Avalon adlı uzay gemisinde tüm yolcular kapsüller içerisinde uyutulmuştur. Çünkü yolculuk 120 yıl sürecektir. Uyku kapsülündeki teknik bir arıza sebebiyle Jim Preston adlı yolcu uyanması gereken zamandan 90 yıl önce uykusundan uyanır. Koca gemide yapayalnız olduğunu anlayan ve yeniden uyumanın bir yolunu da bulamayan Jim uyuyan yolcular arasında görüp aşık olduğu Aurora’yı da kaderine ortak etmeye karar verir ve Adem'le Havvamız uzay yolculuklarına baş başa devam ederler.
Filmin yönetmeni 2014 yılında benim de çok sevdiğim The Imitation Game - Enigma'yı çeken Morten Tyldum. Passengers öncelikle görsel olarak iyi tasarlanmış, perdede şık görünen bir film. Stanley Kubrick'in 2001: Bir Uzay Macerası başyapıtına selam gönderen set tasarımları ve görsel efektleri gayet başarılı. Bu hafta açıklanan Oscar adaylıklarında filmin prodüksiyon tasarımı dalında adaylık alması sürpriz değil. Filmin diğer Oscar adaylığı ise Thomas Newman'ın müzikleri için geldi. Görsel efektler başarılı demiştim, özellikle gemide yerçekiminin devre dışı kaldığı bir an var, o bölümde su kütlesinin boşlukta serbestçe dolaştığı havuz sahnesi kesinlikle etkileyici. Passengers hikaye olarak da belli bir potansiyele sahip, ama bu potansiyel tam olarak değerlendirilemiyor.
Filmin üçte ikilik bölümü aslında ilginç olabilecek bir vicdani ve ahlaki muhasebe alıştırması sunuyor bizlere. Hayatının tamamını bir uzay gemisinde yapayalnız geçirecek bir adamın, artık delirmek üzereyken kendine yarenlik etsin diye başka bir yolcuyu uyandırması korkunç bir suç mudur, yoksa bu aşağılık hareket onun açısından bakınca anlaşılabilir bir şey midir? Siz olsanız ne yapardınız? Aurora açısından bakıldığında da hayatının aşkını bulmak ve bütün hayatını onunla başbaşa geçirmek güzel bir şey gibi görünebilir, ama kendisine sorulmadan geleceğinin elinden alınmasına ne diyeceğiz? Film aslında bu sorulara odaklansa, baya felsefi ağırlığı olan daha nitelikli bir yapıma dönüşebilecekmiş. Ama 75.dakikadan sonra "seyirci patlamalı çatlamalı action ister" diyen stüdyo yöneticileri devreye giriyor ve film yüksek bütçeli ama yavan bir "batan gemiyi kurtarma" hikayesine dönüşüyor. Filmin sanki son 40 dakikası ile ilk 70 dakikası farklı iki kişi tarafından yazılmış gibi.
Yönetmen Tyldum bazı tercihlerini daha farklı yönde kullansaymış karşımızda çok daha iyi bir film olabilirmiş. Mesela hikaye akışı aslında böyle kronolojik bir şekilde değil de, sondan başa doğru olsaymış daha merak uyandıran hale gelebilirmiş. Yani filmin başında uzay gemisinde seyahat eden iki yolcu görsek, onları tanısak, filmin sonlarına doğru ise Aurora aslında kendisini Jim'in uyandırdığını keşfetse daha ilginç olmaz mıydı? Böyle düz bir şekilde anlatınca hikaye hiçbir sürpriz ya da yenilik içermiyor. Tıpkı anlattığı uzay gemisi gibi filmin kendisi de sanki otomatik pilotta gidiyor. Çarpıcı set tasarımları ve parlak cilalı görseliyle göz dolduran, ama orjinal olabilecek konusunu kolay bir şekilde harcayarak klişelere boğulan bir film önümüzde. Kaçırılmış bir fırsat.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Filmin yönetmeni 2014 yılında benim de çok sevdiğim The Imitation Game - Enigma'yı çeken Morten Tyldum. Passengers öncelikle görsel olarak iyi tasarlanmış, perdede şık görünen bir film. Stanley Kubrick'in 2001: Bir Uzay Macerası başyapıtına selam gönderen set tasarımları ve görsel efektleri gayet başarılı. Bu hafta açıklanan Oscar adaylıklarında filmin prodüksiyon tasarımı dalında adaylık alması sürpriz değil. Filmin diğer Oscar adaylığı ise Thomas Newman'ın müzikleri için geldi. Görsel efektler başarılı demiştim, özellikle gemide yerçekiminin devre dışı kaldığı bir an var, o bölümde su kütlesinin boşlukta serbestçe dolaştığı havuz sahnesi kesinlikle etkileyici. Passengers hikaye olarak da belli bir potansiyele sahip, ama bu potansiyel tam olarak değerlendirilemiyor.
Filmin üçte ikilik bölümü aslında ilginç olabilecek bir vicdani ve ahlaki muhasebe alıştırması sunuyor bizlere. Hayatının tamamını bir uzay gemisinde yapayalnız geçirecek bir adamın, artık delirmek üzereyken kendine yarenlik etsin diye başka bir yolcuyu uyandırması korkunç bir suç mudur, yoksa bu aşağılık hareket onun açısından bakınca anlaşılabilir bir şey midir? Siz olsanız ne yapardınız? Aurora açısından bakıldığında da hayatının aşkını bulmak ve bütün hayatını onunla başbaşa geçirmek güzel bir şey gibi görünebilir, ama kendisine sorulmadan geleceğinin elinden alınmasına ne diyeceğiz? Film aslında bu sorulara odaklansa, baya felsefi ağırlığı olan daha nitelikli bir yapıma dönüşebilecekmiş. Ama 75.dakikadan sonra "seyirci patlamalı çatlamalı action ister" diyen stüdyo yöneticileri devreye giriyor ve film yüksek bütçeli ama yavan bir "batan gemiyi kurtarma" hikayesine dönüşüyor. Filmin sanki son 40 dakikası ile ilk 70 dakikası farklı iki kişi tarafından yazılmış gibi.
Yönetmen Tyldum bazı tercihlerini daha farklı yönde kullansaymış karşımızda çok daha iyi bir film olabilirmiş. Mesela hikaye akışı aslında böyle kronolojik bir şekilde değil de, sondan başa doğru olsaymış daha merak uyandıran hale gelebilirmiş. Yani filmin başında uzay gemisinde seyahat eden iki yolcu görsek, onları tanısak, filmin sonlarına doğru ise Aurora aslında kendisini Jim'in uyandırdığını keşfetse daha ilginç olmaz mıydı? Böyle düz bir şekilde anlatınca hikaye hiçbir sürpriz ya da yenilik içermiyor. Tıpkı anlattığı uzay gemisi gibi filmin kendisi de sanki otomatik pilotta gidiyor. Çarpıcı set tasarımları ve parlak cilalı görseliyle göz dolduran, ama orjinal olabilecek konusunu kolay bir şekilde harcayarak klişelere boğulan bir film önümüzde. Kaçırılmış bir fırsat.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Benim Notum: 6 / 10
Ben bir bilim kurgu film meraklısı olarak bu filmi çok sevdim. 5000 kişi için yapılmış uzay gemisinde 2 kişi başbaşa kafa dinliyorsun. Dert edecek hiçbir şeyin yok. Yiyorsun, içiyorsun, spor yapıyorsun. Yemekler ne istersen hazırlanıp önüne konuyor. Zamanımızdan binlerce yıl ileride olmalıyız. Bu ne demek? Binlerce yılın film, dizi, belgesel, spor ve müzik arşivi var elinin altında. Jurassic park 1den başlarsın kalan birkaç yüz tanesini sırasıyla seyret. Bir cihaz var. Hasta olsan hemen iyileştirebiliyor. Abi bu film bir fantezi. Yeni bir tür bilim kurgu. Benzerlerini yakında göreceğimize eminim. Ve hepimizin beğeneceği filmlerin yapılacağından eminim. Yorumlarına katılıyorum. Kendi bakış açım amatör. Bilim kurgu sevenler kaçırmasın.
YanıtlaSilEmre Çoğulu' ya katılıyorum. Çok daha güzel işlenebilecek bir konuymuş aslında. Bilim kurgu filmlerinde gelecek öngörüleri benim ilgimi çeken kısım oluyor genelde. Bu açıdan bakınca güzel bir öngürüydü.
YanıtlaSilzamanlanmış bir programda (125 yıl) gemide barmen olması şaşırtıcı. Yiyecek ve içeceklerin 125 yıl uyanmayacak kişiler için hazır tutulması şaşırtıcı. yarım ışık hızı (kaptanın tabiri ile) giden bir gemiden dışarı çıkıp uzay turu yapmak ne kadar inandırıcı. Yine yarım ışık hızı ile bir gemide aniden yer çekimi kesildiğinde havuzdaki suyun yukarı kalkması enteresan. gemide motor arızası olsa bile ataletten dolayı nesnelerin hareket yönünde ilerlemesi gerekir.
YanıtlaSilYinede etkileyici filmlerden biri