Race, 1936 Berlin olimpiyatlarında tarih yazan Amerikalı atlet Jesse Owens'ın gerçek hikayesini anlatıyor. Filmi izlemeden önce, "Race" adını çok basit ve sıradan bulmuştum. Ancak izledikten sonra anladım ki, İngilizce'de "yarış"ın yanı sıra "ırk" anlamına da gelen bu kelime filmin asıl meselesini özetleyen güzel bir buluş olmuş. Çünkü Jesse Owens'ınki sıradan bir spor başarısı hikayesi değil. Almanya’da yükselen faşizmin tüm dünyayı tehdit ettiği yıllarda, Adolf Hitler yaklaşan 1936 olimpiyatlarını, ideolojisini dayadığı ‘ari ırkın üstünlüğü’ düşüncesini sağlamlaştırmak için bir büyük fırsat olarak görmektedir. Böyle bir ortamda, uluslararası kamuoyundan yükselen olimpiyatları boykot etme çağrılarına rağmen Jesse Owens gider ve Berlin'de piste çıkar. Üstelik zenci düşmanlığının kendi ülkesinde de zirvede olduğu yıllarda. Böylece ülkesinde ikinci sınıf insan muamelesi gören bir zenci, ırkçılığın başkentinde kendisini hor gören ülkesi adına yarışır ve rekor üstüne rekor kırar. Predator 2 (1990) ve The Ghost and the Darkness (1996) gibi filmleri yönettikten sonra ortalardan kaybolan ve kendini televizyon dizilerine veren yönetmen Stephen Hopkins bu etkileyici hikayeyi anlatırken, biraz TV filmi kıvamında olsa da, eli yüzü düzgün bir iş çıkarmış. Owens'ın antrenörü ile ilişkisi, karısı ile ilişkisi, olimpiyat komiteleri arasındaki politik çekişmeler, yarışları filme alan kadın yönetmen vesaire gibi birçok alt hikaye ise, temponun düşmesine ve filmin gereğinden fazla uzun hissedilmesine yol açmış.
FRAGMAN
FRAGMAN
Benim Notum: 7 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder