Son yıllarda şahit olduğum en yüksek beklenti seviyesi ile sinemalarımıza teşrif eden Star Wars'un bu yeni bölümü sadece beklentileri karşılamakla kalmıyor, üstüne bir şeyler koymayı da başarıyor. Filmin, orjinal üçlemeye çok büyük saygı ve sevgi duyan bir ekibin elinden çıktığı çok belli. Ama bu saygı duruşu 1977'deki filmi aynen kopyalama boyutuna ulaşmıyor. Mesela bu sene yaz aylarında izlediğimiz Jurassic World biraz öyleydi; Jurassic World orjinal Jurassic Park'ın gazı kaçmış bir versiyonu gibiydi. The Force Awakens ise bir yandan veteran kadroya gereken önemi verirken, yeni karakterleri ve gayet de sağlam hikayesiyle yepyeni heyecanlar yaratmayı başarıyor. Daha önceki altı bölümde hiç görmediğimiz -ve aslında eksikliğini hissettiğimiz- kıvrak bir mizah duygusu da hoş bir yenilik olarak filmden alınan keyfi arttırıyor.
Filmin ufak tefek kusurları yok mu? Elbette var. Yönetmen J.J.Abrams'ın yeni ve genç yüzlere fırsat verme politikası özellikle Rey (Daisy Ridley) ve Finn (John Boyega) karakterleri göz önüne alındığında çok iyi işlerken, kadrodaki her genç için bunu söylemek mümkün değil ne yazık ki. Örneğin Harry Potter'daki Bill Weasley olarak bildiğimiz Domhnall Gleeson karanlık tarafın generali rolünde hiç de inandırıcı durmuyor. Bir de, filmin ilk yarısı nasıl geçtiğini anlamadığımız müthiş bir dinamizme sahipken, ikinci yarının ortalarında düşman karargahına bir girelim bir çıkalım, sonra tekrar girelim derken tempo biraz düşüyor. Bu iki küçük nazar boncuğu filmin genelinden duyduğumuz memnuniyeti pek zedelemiyor. Film sona erdiğinde "bölüm 8 bir an önce gelsin, güç bizimle olsun" diyerek salondan ayrılıyoruz.
Herşey bir tarafa, bu Star Wars mitolojisinin sinematografik öğeler dışında benim için kişisel bazı özel anlamları da var: Oğlumla birlikte bir hafta önceden ilk gün için biletlerimizi alıp dört gözle filmin gösterime girmesini beklemek, yeni filmi beklerken evde bir "Star Wars maratonu" yapıp daha önceki altı bölümü yeniden izlemek, sinema salonunda ışıklar kararıp perdede siyah üzerine mavi fontlarla "long time ago in a galaxy far far away" yazısından hemen sonra Star Wars'un ana tema müziği gümbür gümbür girdiğinde tüm salonla birlikte çocukça bir heyecanla alkışlamaya başlamak (alkışı galiba biz başlattık), Leia ve Han Solo'nun ilk karşılaştıkları sahnede ağlayacak gibi olmak, filmden sonra araya sıkıştırılmış gizli ipuçlarını, mesela kimin kimin çocuğu olabileceğini ve bundan sonraki bölüme dair teorilerimizi ailecek dakikalarca tartışabilmek. Bütün bunlar az şey mi? Mastercard reklamındaki gibi, filmlere puan veririz de, bunların karşılığı "paha biçilmez"...
FRAGMAN
Filmin ufak tefek kusurları yok mu? Elbette var. Yönetmen J.J.Abrams'ın yeni ve genç yüzlere fırsat verme politikası özellikle Rey (Daisy Ridley) ve Finn (John Boyega) karakterleri göz önüne alındığında çok iyi işlerken, kadrodaki her genç için bunu söylemek mümkün değil ne yazık ki. Örneğin Harry Potter'daki Bill Weasley olarak bildiğimiz Domhnall Gleeson karanlık tarafın generali rolünde hiç de inandırıcı durmuyor. Bir de, filmin ilk yarısı nasıl geçtiğini anlamadığımız müthiş bir dinamizme sahipken, ikinci yarının ortalarında düşman karargahına bir girelim bir çıkalım, sonra tekrar girelim derken tempo biraz düşüyor. Bu iki küçük nazar boncuğu filmin genelinden duyduğumuz memnuniyeti pek zedelemiyor. Film sona erdiğinde "bölüm 8 bir an önce gelsin, güç bizimle olsun" diyerek salondan ayrılıyoruz.
Herşey bir tarafa, bu Star Wars mitolojisinin sinematografik öğeler dışında benim için kişisel bazı özel anlamları da var: Oğlumla birlikte bir hafta önceden ilk gün için biletlerimizi alıp dört gözle filmin gösterime girmesini beklemek, yeni filmi beklerken evde bir "Star Wars maratonu" yapıp daha önceki altı bölümü yeniden izlemek, sinema salonunda ışıklar kararıp perdede siyah üzerine mavi fontlarla "long time ago in a galaxy far far away" yazısından hemen sonra Star Wars'un ana tema müziği gümbür gümbür girdiğinde tüm salonla birlikte çocukça bir heyecanla alkışlamaya başlamak (alkışı galiba biz başlattık), Leia ve Han Solo'nun ilk karşılaştıkları sahnede ağlayacak gibi olmak, filmden sonra araya sıkıştırılmış gizli ipuçlarını, mesela kimin kimin çocuğu olabileceğini ve bundan sonraki bölüme dair teorilerimizi ailecek dakikalarca tartışabilmek. Bütün bunlar az şey mi? Mastercard reklamındaki gibi, filmlere puan veririz de, bunların karşılığı "paha biçilmez"...
FRAGMAN
Benim Notum: 9 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder