2045 yılında geçen filmde insanlık VR (sanal gerçeklik) manyağı olmuş, büyüklü küçüklü herkes işi gücü bırakmış zamanını Oasis denilen bir oyunun içinde geçiriyor. Oasis'in yaratıcısı ölümünden önce oyunun içine bir sürpriz yumurta yerleştiriyor ve çeşitli ipuçlarını çözerek bu yumurtayı bulacak olan kişiye oyunun tüm kontrolünü sunmayı vaadediyor. Steven Spielberg'in son oyuncağı Ready Player One eğlenceli bir film, özellikle sanal dünyadaki aksiyon sahneleri gayet başarılı. Bir araba yarışı sahnesini, tempo ve zamanlamanın ustası Spielberg'in elinden çıkmış haliyle izlemek başka bir deneyim. Yönetmenin tüm yaratıcılığını konuşturduğu, oyunun içini gösteren bölümlerdeki görsel efektler ağızlarımızı açık bırakıyor. Bu görüntülerin tadına tam varabilmek için bu filmi -eğer şehrinizde varsa- bir IMAX salonunda izlemenizi salık veririm. Öte yandan, %80'i bilgisayar oyununun içinde geçen film bir süre sonra "bu kadar sanallık fazla" da dedirtmiyor değil. Keşke teknik üstünlükleri yaratmada harcanan emeğin onda biri karakter gelişimi için de kullanılsaymış. Bir de 80'ler nostaljisi sanki biraz abartılmış. Neredeyse iki dakikada bir çocukluğumuzdan bir filmin, bir şarkının, bir oyunun, bir ünlünün bahsi geçiyor. Benim Spotify 80'ler playlist'imdeki parçaların neredeyse yarısı filmde çalıyor. Film sanki sürekli bize "bakalım bunu hatırlayacak mısın" diyor ve popüler kültüre dair bazı detayları yakaladığımız için kendimizi zeki hissetmemizi bekliyor. Bu nostaljik dokundurmalar dudaklarımızda bir gülümseme yaratsa da, aşırısı artık tat vermemeye başlıyor. Ama o mükemmel "The Shining" bölümünü ayrı tutuyorum. Stanley Kubrick klasiğinin yeniden canlandırıldığı bölüm o kadar güzel çekilmiş ve asıl filme öyle güzel entegre edilmiş ki, sadece "The Shining" sekansı bile Ready Player One'ı izlemek için bir sebep oluşturabilir.
Benim Notum: 7 / 10
Benim Notum: 7 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder