Agatha Christie'nin klasik "katil kim" romanı Murder on the Orient Express daha önce defalarca sinemaya ve televizyona uyarlanmıştı. Bunlardan en başarılısı hiç şüphesiz 1974 yapımı Sidney Lumet'in yönettiği filmdi. Altı dalda Oscar'a aday olup, Ingrid Bergman'a da kariyerinin üçüncü ve son Oscar'ını kazandıran film, daha sonra TRT ekranlarında "Şark Ekspresinde Cinayet" adıyla gösterilmişti. Eğer benim gibi televizyonun siyah-beyaz tek kanallı dönemine yetişenlerdenseniz, filmi yakalamış olmanız büyük ihtimal; defalarca gösterildi çünkü. Şimdi o filmden tam 43 yıl sonra bu kez de İngiliz oyuncu/yönetmen Kenneth Branagh bu klasik cinayet hikayesine kendi yorumunu getiriyor. Ve tıpkı 1974 yapımı filmde olduğu gibi neredeyse bütün Hollywood'u bir trene doluşturuyor. Kimler yok ki ekipte: Johnny Depp, Michelle Pfeifer, Penelope Cruz, Judi Dench, Willem Dafoe... Her biri ya Oscar almış ya da Oscar'a aday olmuş bu all-star kadroda, son yılların yükselen yıldızı Star Wars'un Rey'i Daisy Ridley figüran gibi kalıyor.
Kenneth Branagh'ın filmi Kudüs'te geçen oldukça eğlenceli bir açılış sekansıyla başlıyor. Burada ünlü detektif Hercules Poirot'nun bir hırsızlık olayını çözmesini izliyoruz. Sonra hikaye İstanbul'a taşınıyor ve Doğu Ekspresi'nin yolcuları ile tanışıyoruz. Filmin ilk üçte birlik bölümü ilginç karakterler, güzel kostümler, bu nadide trenin göz alıcı iç tasarımları derken ilgimizi ayakta tutmayı başarıyor. "Ah o trende ben de olsaydım" diyorsunuz. Sonra yolculuğun ikinci gecesinde trende bir cinayet işleniyor ve Poirot'nun şüphelilerle bitmek tükenmek bilmeyen sorgulamaları başlıyor. Trenin Yugoslavya'nın sarp yamaçlarında raydan çıkıp kara saplandığı bu bölümde, vagonlarla birlikte sanki film de duruyor.
Kenneth Branagh, Agatha Christie'nin romanına oldukça sadık kalmış. Bu durum o klasik tadı almak isteyenler için olumlu olsa da, daha önceden kitabı okuyanlar ya da benim gibi eski filmi izlemiş olanlarda "e biz bu filmi görmüştük" hissi uyandırıyor. Hikayenin sonundaki çözümlemeye acaba Branagh modern bir "twist" getirir mi diye bekleyenlerin hevesleri kursaklarında kalıyor. Sonuç olarak, hedef seyirci kitlesini belirlemede biraz sıkıntı yaşayan bir film olmuş bu yeni Murder on the Orient Express. Yeni nesil için fazla demode, klasik tadları sevenler için ise elimizde zaten daha önceden yapılmış alası var. Yine de son tahlilde, ışıltılı oyuncu kadrosu, Kenneth Branagh'ın sempatik Poirot tasviri ve şık görüntüleri için izlenebilecek, vasatın üzerinde bir polisiye.
FRAGMAN
Kenneth Branagh'ın filmi Kudüs'te geçen oldukça eğlenceli bir açılış sekansıyla başlıyor. Burada ünlü detektif Hercules Poirot'nun bir hırsızlık olayını çözmesini izliyoruz. Sonra hikaye İstanbul'a taşınıyor ve Doğu Ekspresi'nin yolcuları ile tanışıyoruz. Filmin ilk üçte birlik bölümü ilginç karakterler, güzel kostümler, bu nadide trenin göz alıcı iç tasarımları derken ilgimizi ayakta tutmayı başarıyor. "Ah o trende ben de olsaydım" diyorsunuz. Sonra yolculuğun ikinci gecesinde trende bir cinayet işleniyor ve Poirot'nun şüphelilerle bitmek tükenmek bilmeyen sorgulamaları başlıyor. Trenin Yugoslavya'nın sarp yamaçlarında raydan çıkıp kara saplandığı bu bölümde, vagonlarla birlikte sanki film de duruyor.
Kenneth Branagh, Agatha Christie'nin romanına oldukça sadık kalmış. Bu durum o klasik tadı almak isteyenler için olumlu olsa da, daha önceden kitabı okuyanlar ya da benim gibi eski filmi izlemiş olanlarda "e biz bu filmi görmüştük" hissi uyandırıyor. Hikayenin sonundaki çözümlemeye acaba Branagh modern bir "twist" getirir mi diye bekleyenlerin hevesleri kursaklarında kalıyor. Sonuç olarak, hedef seyirci kitlesini belirlemede biraz sıkıntı yaşayan bir film olmuş bu yeni Murder on the Orient Express. Yeni nesil için fazla demode, klasik tadları sevenler için ise elimizde zaten daha önceden yapılmış alası var. Yine de son tahlilde, ışıltılı oyuncu kadrosu, Kenneth Branagh'ın sempatik Poirot tasviri ve şık görüntüleri için izlenebilecek, vasatın üzerinde bir polisiye.
FRAGMAN
Benim Notum: 6,5 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder