İki sene önce Şili'ye Oscar adaylığı getiren No ile dikkatlerimizi çeken Şilili yönetmen Pablo Larrain'in 65. Berlin Film Festivali'nde jüri büyük ödülü kazanan filmi El Club, No'ya kıyasla anaakım çizgisinden daha uzak, daha kişisel ve daha sert bir film. Kilise tarafından kumar, şiddet, pedofili gibi nedenlerle meslekten men edilen ve kefaret için gözden uzak küçük bir kasabada bir eve yerleştirilen, burada sıradan vatandaş gibi yaşayan bir grup rahip ve bir rahibenin hikayesi. Başta herşey yolunda gibi görünürken, "kulüp"e yeni katılan bir rahibin intiharı ve sonrasında başlatılan soruşturmayla evdekilerin tüm huzuru kaçıyor. Rahiplerin geride kaldığını sandıkları geçmiş günahları yüzlerine vurulurken, sırları açığa çıkmaya başlıyor. Larrain, “El Club”da dini kurumların bugünün dünyasındaki yozlaşmışlığını gözler önüne seriyor. Bunu yaparken inanç kavramını ele almak yerine, dinin uygulamasındaki cahilce hatalara dikkat çekmeyi tercih ediyor. “El Club” cesaretli bir hikayeye ve iyi oyunculara sahip. Ama iç karartıcı, izlemesi zor, kendinizi kötü hissettiren, hatta yoran bir film. Anlatılanların karanlığı yetmiyormuş gibi Larrain, filmi kış ışığında son derece soluk renklerle çekmiş. Her şeyi sanki hafif bir sis perdesinin gerisinden izlediğimiz bu görüntüler filmin ruhuna çok uyuyor. “El Club”, Katolik Kilisesi’ndeki çocuk istismarı üzerine en sert ve çarpıcı filmlerden, ama her bünyeye tavsiye edilecek bir yapım da değil.
FRAGMAN
FRAGMAN
Benim Notum: 6 / 10
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder