DC Comics şirketinin ismindeki DC'nin "Detective Comics" yani "dedektif çizgi romanları" olduğunu biliyor muydunuz? 1930'larda önce polisiye öykülerle yayın hayatına başlayan şirket daha sonra Batman ve Superman gibi süper kahramanlarla çok daha fazla tanınır olmuştu. İşte sinemalarımıza teşrif eyleyen bu son Batman macerası belki de şirketin köklerine dönüşünü işaret ediyor. Çünkü Matt Reeves'in yönettiği The Batman bir süper kahraman hikayesinden ziyade bir dedektiflik öyküsü. Ve tarz olarak da en çok David Fincher filmlerine, özellikle de Zodiac ve Seven'a yakın duruyor.
İyi suç filmlerinde görmeye alıştığımız üzere Batman de sırlarla, kimlik sorunlarıyla ve beklenmedik ifşaatlarla uğraşıyor. Kahramanımız yağmurun hiç durmadığı Gotham şehrinde bir seri katili yakalamaya çalışırken aynı zamanda kendi sorunlu geçmişi ve kişisel şeytanları ile de başetmek zorunda kalıyor. Filmdeki yüksek oktanlı aksiyon sahneleri diğer süper kahraman filmlerine kıyasla daha az. Ama iki bölüm var ki (Batmobil'in ilk kez ortaya çıktığı muhteşem bir araba takip sahnesi ve Batman'in karanlık bir koridordaki silahsız tek adam olduğu çatışma sahnesi) gerçekten spektaküler. Ancak filmin genelinde Batman daha çok The Riddler'ın bıraktığı şifreleri çözmeye, bilmeceleri yanıtlamaya ve nihai çözüme ulaşmak için bir labirenti takip etmeye odaklanıyor.
Henüz birkaç ay önce Dune'da da becerisine şahit olduğumuz görüntü yönetmeni Greig Fraser'ın sinematografisi ve daha önceki iki Maymunlar Cehennemi filminde yönetmen Matt Reeves ile çalışan Michael Giacchino'nun müziği, filmin kendine özgü karanlık kimliğine katkıda bulunuyor. İlk anons edildiğine "Robert Pattinson'dan da Batman mi olur" diye biraz burun kıvırmıştım ama meğer çok da güzel oluyormuş. Twilight yıllarından bu yana epey mesafe kat ettiği anlaşılan Pattinson genç Batman'in o kırılgan, kendi kişiliğini arayan ve dünyanın yükünü omuzlarında taşır halini mükemmel bir şekilde perdeye yansıtıyor. Bu kadar ikonik bir rolde, kendisinden önce gelen birçok oyuncudan yanlışlıkla bile olsa esinlenmek kolay olabilirdi, ancak Pattinson Bruce Wayne'i tamamen kendine ait yapmayı başarıyor.
Matt Reeves'in The Batman'i belki Christopher Nolan'ın The Dark Knight'ını geçemiyor. Ama ona epey yaklaştığı da kesin. Filmin gücü farklılıklarında yatıyor. Birçok çizgi roman serisinin kozmik varlıklar ve çoklu evrenlerle büyük, daha büyük, en daha büyük olmak için yırtındığı bir zamanda, Batman'in ayakları yere basan gerçekçi yaklaşımı hoş bir rahatlama sağlıyor. Batman, Bruce Wayne'e hak ettiği sağlam temelli dedektif hikayesini veren sürükleyici, görkemli ve zaman zaman gerçekten ürpertici bir psikolojik suç/gerilim filmi. Covid sonrası artık sinemalara dönmek için mükemmel bir bahane.
Benim Notum: 8 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder