Wonder Woman süper güçlere sahip bir Amazon prensesinin dünya barışını sağlamak için güvenli gizli adasını terkedip 1.Dünya Savaşının en çetin cephelerine yaptığı yolculuğu anlatıyor. Bir kadın kahramanın başrolde olduğu çizgi-roman uyarlamalarını hatırladığımızda Hollywood'un karnesi pek parlak değil: 1984'teki Supergirl'ü izlemiştim ama herhalde o kadar kötüydü ki hafızamda hiç yer etmemiş. 2004'teki Catwoman ve 2005'teki Elektra'da da hayal kırıklıkları devam etmişti. Bu filmlerin IMDb notlarının 4'lerde dolaşması sanırım size bir fikir verir. Buna son yıllardaki DC Comics filmlerinin vasatı aşamaması eklendiğinde, sinemaseverler ve çizgi-roman severler Wonder Woman filmi için "lütfen bu kez iyi olsun" diye dua eder hale gelmişti. Ama tünelin ucunda ışık vardı, çünkü geçen sene gösterime giren Batman Superman'e Karşı'nın en çok akılda kalan unsuru hiç şüphe yok ki, orada misafir oyuncu olarak ekibe dahil olan ama diğer iki adamı gölgede bırakan Wonder Woman'dı.
Ve bir senelik sabırsız bekleyişten sonra Wonder Woman ilk solo macerasıyla karşımızda. Hepimiz derin bir "oh" çekebiliriz çünkü bu sefer olmuş. Wonder Woman, bence The Dark Knight'tan sonraki en iyi DC filmi. Başarısını da büyük ölçüde harika bir casting'e borçlu. 2004 yılında İsrail güzeli seçildikten sonra sinemaya geçen ve şimdiye yan rollerde sadece endamını göstermekle yetinen Gal Gadot bu kez Wonder Woman'ı tamamen sahiplenmiş. Cennet adasından çıkıp bir dünya savaşının orta yerine düşen Diana rolünde karakterin hem saflığını ve kırılganlığını hem de cengaverliği çok iyi vermiş. Onu o kadar benimsiyoruz ki, filmden çıktığımızda Wonder Woman'ı ondan başkası oynayamazdı diye düşünüyoruz. Chris Pine ile kimyaları da mükemmel. Bu ikilinin uyumu ve inandırıcı oyunları sayesinde perdede gördüğümüz karakterleri önemsiyoruz. Finaldeki artık klişeleşmiş kıyamet günü kapışması dışında aksiyon sahneleri gayet başarılı. Özellikle filmin ortalarında, 1.Dünya Savaşının en şiddetli çatışmalarının yaşandığı bir cephede, Diana'nın siperden kostümlü haliyle çıkıp düşman ateşine karşı sadece kalkanıyla tek başına karşı geldiği sahne benim uzun süredir bir süper kahraman filminde gördüğüm en etkileyici aksiyon sahnesi olarak aklıma kazınacak.
Filmin yönetmeni daha önce 2004 yılında Charlize Theron'a Oscar kazandıran Monster'ı çekmiş olan kadın yönetmen Patty Jenkins. Jenkins insana dair hikayeler anlatmadaki hünerini bu filmdeki küçük dokunuşlarıyla belli etmiş. Wonder Woman'da yaman aksiyon sekansları az değil, ama bence senaryoyu diğer çizgi-roman uyarlamalarından ayıran en önemli özellik Patty Jenkins'in arada sessiz sakin yavaş sahnelere de yer vermesi. Örneğin savaşın yıkımına uğramış bir köyün meydanındaki romantik dans sahnesi seyircinin şöyle bir soluklanmasını sağlarken, bir yanda da karakterleri daha iyi anlamamıza ve onlara inanmamıza yardımcı oluyor. İsterseniz bana naif deyin ama filmin "insanların içinde normalde iyilik vardır" ve "sevgi nefreti eninde sonunda yener" yönündeki mesajlarını da ben beğendim. Dünya nereye doğru gidiyor diye endişelendiğimiz şu günlerde bence bu tür mesajlara ihtiyacımız var.
Wonder Woman bu filmle sadece dünyayı değil, DC sinematik evrenini de kurtarıyor. Artık birkaç ay sonra gösterime girecek olan Justice League için umutlanabiliriz.
Bu yorumun YouTube videosu
FRAGMAN
Benim Notum: 7,5 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder