27 Mayıs 2013

The Great Gatsby

Yirminci yüzyıl Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından F.Scott Fitzgerald'ın The Great Gatsby romanı, aynı zamanda sinemaya en çok uyarlanan eserlerden biridir. Gerçekten de IMDb'de "The Great Gatsby" diye aratsanız bir dolu film ile karşılaşırsınız, ki bunların arasında en çok akılda kalanı 1974 yapımı Robert Redford'lu olanıdır. Şimdi Avustralyalı yönetmen Baz Luhrmann bu meşhur romana kendi tarzı ile yaklaşıyor. Burada "tarz" kelimesi önemli, çünkü Luhrmann'ın önceki filmleri Romeo+Juliet (yine Leonardo vardı) veya Moulin Rogue'u izlemiş olanlar, yönetmenin bir edebi esere kendi damgasını vurmaya ne kadar meraklı olduğunu hatırlayacaklardır. Evet, bu son Gatsby her şeyden önce bir "yönetmen filmi". Leonardo DiCapprio her ne kadar Gatsby rolünde çok iyi bir iş çıkarmış olsa da, bu filmin başrolünde Baz Luhrmann var. Luhrmann 1920'lerin eğlence ve şatafat içerisindeki New York'unu perdeye taşırken, çok başarılı kostümler, etkileyici dekorlarla rüya gibi bir atmosfer yaratıyor ve müthiş bir görsel ziyafet sunuyor. Kullanılan müzikler de sanki filmin oyuncularından biri gibi... Müzik demişken, filmdeki Jay Z parçalarını duyup "1920'lerin caz çağında hip hop müziğin işi ne" diye filmi eleştirenler olmuş. Ben bu post-modernist yaklaşımı hiç rahatsız edici bulmadım. Ayrıca, o parti sahnelerinde aslında önce caz müziği duyuluyor, sonra melodinin altyapısında caz devam ederken R&B tınıları giriş yapıyor, ki akraba müzik türleridir bu ikisi. Bir anlamda Baz Luhrmann'ın kafasında yarattığı bir hayale ortak oluyor, gördüğü bir rüyada ona eşlik ediyoruz. Son günlerin moda deyimiyle "bu neyin kafası Baz?" diyenler yanılmış olmazlar. Öte yandan, yönetmenin dinmeyen gösteriş tutkusu, görsel bir bombardıman şeklinde gelen coşku ve fütursuzluk sanki eserdeki edebi lezzeti zedeliyor. Çok yoğun kullanılan bilgisayar destekli görüntüler perdede bir plastiklik duygusu yaratıyor ve izleyiciyi yabancılaştırıyor. Sonuç olarak,  filmin Türkçe adındaki gibi "muhteşem" olmasa da göz dolduran bir yapım. Sinemaya gitmeden önce "ne, aşk filmine mi gidiyoruz" diye söylenen 13 yaşındaki oğlumun, filme hayran kaldığını ve 10 üzerinden 9 puan verdiğini de ekleyeyim. (7,5)

FRAGMAN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder