15 Ocak 2016

6. The Big Short

Adam McCay'in yönettiği The Big Short, 2008’de patlak veren küresel ekonomik krizi önceden gören ve bunu fırsata çeviren bir avuç finansçının hikâyesini anlatıyor. Her ne kadar dramatik öğeler barındırsa da, film Amerika'da 2008 öncesinde özellikle bankacılık sektöründe yapılan hataları daha çok bir belgesel kıvamında seyircisine anlatmaya soyunuyor. Bunu yaparken de öyle çok finansal terim kullanılıyor ki, bir süre sonra ne olduğunu anlamaya çalışmaktan beynimizin yorulduğunu hissediyoruz; bu da filme olan ilgimizi zedeliyor. Bu kadar finansal jargonun sıkıcı olabileceğini yapımcılar da öngörmüş olsa gerek ki, değişik bir teknikle ortamı yumuşatmayı denemişler: Filmin bazı yerlerinde ünlü popüler kültür şahsiyetleri (bu bazen Selena Gomez gibi bir şarkıcı oyuncu ya da Anthony Bourdain gibi ünlü bir şef olabiliyor) perdemize konuk oluyor ve seyirciye dönüp bir finansal terimin açıklamasını yapıyor. Bu teknik bazen işe yarasa da, çoğu zaman garip kaçıyor. Aynı konuyu anlatan 2010 yapımı Inside Job diye bir belgesel vardı, ki o sene en iyi belgesel Oscar'ını almıştı (kırmızı yazının üstüne tıklayarak Inside Job için bu blogda dört sene önce yazdıklarımı okuyabilirsiniz). O filmin çok daha ilgi çekici ve anlaşılır olduğunu söyleyebilirim. Bulabilirseniz, bu yeni filme gitmeden önce o Inside Job belgeselini izlemenizi tavsiye ederim.

The Big Short'un gerçek cevheri ancak film belgesel olmaya özenmekten vazgeçip, daha bireysel öykülere ve insan duygularına odaklandığı zaman ortaya çıkıyor. Burada da özellikle Christian Bale ve Steve Carell'in performansları akılda kalıyor. Steve Carell Foxcatcher'dan sonra bir kez daha sadece bir komedyen olmadığını, iyi bir aktör olduğunu kafamıza çakıyor.

FRAGMAN

The Big Short (2015) on IMDb

Benim Notum: 6,5 / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder