18 Mart 2023

Scream VI

 



1996 yılında çekilen ilk Scream hem "teen slasher" türü ile dalga geçen, hem de kendisi de bizzat sıkı bir korku sineması örneği olan iyi bir filmdi. Yönetmen Wes Craven'ın tüm ustalığını ve türdeki tecrübesini yansıttığı bu orjinal fikir, korku sineması sevenlerce coşkuyla kucaklanmış, üç filmlik bir seriye de dönüşmüştü. Duayen Craven ölmeden önce Scream 4'ü de çekti, ama o film ilk üçlü kadar ilgi görmedi. Geçen sene ise Matt Bettinelli Olpin ve Tyler Gillett ikilisi hem yeni genç oyuncuların hikayeye katılımı hem de ilk filmin miras karakterleri Sidney, Gale ve Dewey'nin dönüşü ile birlikte, orijinalinden tam yirmi beş yıl sonra seriyi yeniden canlandırmaya karar verdiler. O filmin gişe başarısı üzerine, sadece bir sene sonra artık bir franchise'a dönüşmüş bu serinin altıncı halkası sinemalarımızda.

Scream 6 aslında oldukça parlak bir başlangıç yapıyor (şu yazacağım spoiler sayılmaz, çünkü olayımız filmin ilk beş dakikası içerisinde cereyan ediyor): Artık serinin kuralı haline gelen açılışta ünlü bir sarışının bıçakla öldürülmesi sahnesinden sonra sürpriz şekilde hayalet surat maskesini çıkarıyor. "Acaba bu sefer farklı bir kurgu mu izleyeceğiz, katilin kim olduğunu en baştan biliyor mu olacağız" derken, hevesimiz kursağımızda kalıyor ve yeni bir 'maskeli'nin çıkıp gelmesiyle hikaye alışıldık sulara geri dönüyor. Her ne kadar lokasyonu New York'a taşımak yönetmenlere yeni fırsatlar sunmuş olsa da (örneğin metro sahnesi gayet iyi), film nihayetinde daha önce beş kez izlediğimiz o artık yorgun düşmüş formüle teslim olmaktan geri kalamıyor. Bir de karakterleri bir sonraki filme saklama kaygısı bu filmdeki fanilere tuhaf bir "ölümsüzlük" özelliği kazandırmış sanki. Film boyunca en az dört ana karakter koca bir ekmek bıçağı ile bıçaklanmalarına rağmen ölmüyorlar, hatta beş dakika sonra hoppidi hoppidi koşturuyorlar.

Scream 6 şüphesiz aynı formülü tekrar tekrar izlemekten sıkılmayan serinin iflah olmaz hayranlarını yine sinemalara toplayacaktır. Ama artık çığlık attırmadığı da kesin. 


Benim Notum: 6,5 / 10   

11 Mart 2023

Creed III

 



2015 yılında sürpriz bir şekilde çıkıp gelen ilk Creed filmi bir yandan Rocky efsanesi ile büyümüş kuşaklara (ki ben de o güruha dahilim) çok güzel bir nostalji yaşatırken, Michael B. Jordan'ın başarılı oyunculuğu ve yönetmen Ryan Coogler'ın son derece dinamik ve olgun anlatımı sayesinde yeni nesiller için de çok sağlam, kendi ayakları üstünde duran, iyi bir film sunuyor ve yeni bir seriyi başlatıyordu. Ryan Coogler o filmdeki başarısı sonrasında Marvel tarafından Black Panther'ı yönetmek üzere istihdam edildi, hatta gelirken yanında Michael B.Jordan'ı da getirdi (Killmonger). Üç yıl sonra gelen devam filmi Creed 2 ilk filmin yüksek seviyesine tam olarak ulaşamasa da onun yakınlarında seyreden, Ivan Drago'lu iyi kurulmuş hikayesi ile ilkinin gölgesinde kalmayan başarılı bir boks filmiydi. 

Bu üçüncü filmde bu kez yönetmen koltuğuna filmin yıldızı Michael B. Jordan  geçiyor. Jordan bu ilk yönetmenlik denemesinde fena da bir iş çıkarmıyor. Özellikle yakın plan dövüş sahnelerinde hareketli kamerası ile seyirciyi ringin tam ortasına yerleştiriyor, boksörlerin hemen yanıbaşına götürüyor. Başarılı ses efektlerinin de yardımıyla sanki yumruğu biz atıyoruz, bazen de o ölümcül darbeleri biz kafamıza yiyoruz. Belli ki, Michael B. Jordan iki filmde birlikte çalıştığı Ryan Coogler'ı iyi izlemiş ve ondan çok şey öğrenmiş. Filmdeki tüm oyuncular arasında, Hollywood'un yükselen siyahi aktörü Jonathan Majors en güçlü ve kalıcı etkiyi bırakan olmayı başarıyor. Genel bir kuraldır, filmdeki kötü adamın motivasyonunu anlayabiliyorsak, hatta onunla bir nebze empati kurabiliyorsak, o karakter olmuş demektir. Burada da Jonathan Majors, Adonis Creed'in çocukluk arkadaşı ve şimdi de rakibi Damien Anderson rolünde, derinlikli oyunuyla filmi bir seviye yukarı çıkarıyor.

Ama Creed III'ün kusurları da yok değil. Bunlar da daha çok senaryo ile ilişkili detaylar. İlk yarı giriş gelişme bölümleri düşük tansiyonu ile biraz tempo sorunu yaşıyor. Filmin ikinci yarısında ise tam tersi bazı olaylar şimşek hızında olup bitiveriyor. Örneğin Damien hapisten çıkmış yapayalnız bir adamken, filmin ikinci yarısında yanındaki o tayfa birdenbire nereden çıkıp geliyor, o çevreyi iki günde nasıl ediniyor, anlamıyoruz. Michael B. Jordan ilk yönetmenlik tecrübesinde, özellikle boks sahneleri iyi çekilmiş, akıcı bir film yapmayı beceriyor ama hikaye anlatıcılığı kısmında hedefini ıskalıyor.

Creed III filmini şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz. 


Benim Notum: 7 / 10 

28 Şubat 2023

Şubat Filmleri

 




Şubat ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



The Whale 8


To Leslie 7,5

Holy Spider 7,5

Plane 7

Sharper 7




Fire of Love 6,5

Mad God 6


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2023'te şu ana kadar izlediğim film adedi: 24


26 Şubat 2023

Knock at the Cabin

 



Şehirden uzak, ormanın içindeki bir kulübede tatile çıkan küçük bir kız ve ailesi silahlı bir grup tarafından rehin alınıyor. Sanki bir tarikatın üyesi gibi görünen bu tuhaf grubun aileden bir talebi var: Aranızdan birini kurban olarak seçin, yoksa gerçek kıyamet günü gelecek ve dünyada tüm yaşam sona erecek. 

M. Night Shyamalan çok sevdiği "alacakaranlık kuşağı" hikayelerine geri dönüyor. 1999 yılında en iyi film ve en iyi yönetmen dahil altı dalda Oscar'a aday olan The Sixth Sense gibi bir başyapıtı bizlere sunan, bu başarısını Unbreakable, Signs ve The Village gibi üstün yapımlarla sürdüren yönetmen,  2006'daki Lady in the Water ile düşüşe geçmeye başlamış, sonrasında gelen The Happening ve The Last Airbender gibi felaketlerle iyice dibe vurmuştu. Endüstri kendisine sırt çevirince, Shyamalan 2015'te oldukça küçük bir bütçeyle ve tanınmamış oyuncularla çektiği The Visit'in tüm masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda kaldı. Yokluklar içinde çekilen The Visit bir anlamda Hint asıllı yönetmenin "yeşil sahalara geri dönüşünün" bir müjdecisi gibiydi. İyi bir sinemacının eski formuna kavuşmasının işaretleri ard arda gelen Split ve Glass filmlerinde de devam etti. Bu son filmi Knock at the Cabin ise eleştirmenleri ikiye bölmüş gibi görünüyor. Ben daha çok beğenenlerin tarafındayım.

Ne çekerse çeksin, seyircisini filmin içinde tutmayı beceren bir yönetmen M. Night Shyamalan. Burada da beynimizi kurcalayıp duran bir merak duygusunu filmin büyük bir kısmında canlı tutmayı başarıyor: Kıyamet gerçekten kapımızda ve onu önlemek mümkün müdür, yoksa bu dört kişi zihinleri QAnon benzeri bir komplo teorisine mahkum olmuş bir takım meczuplar mıdır? Yönetmen, filmin sonunda bu soruya gayet net bir cevap sunuyor. Belki de bu sorunun cevabı seyirciye bırakılsa, tüm boşluklar doldurulmasa daha etkili bir final olabilirdi. Bir Shyamalan filmi seyrettiğiniz için, ister istemez sürprizler ve olay örgüsünde ani twist'ler olabileceğini düşünmeden edemiyorsunuz. Ama film düz bir çizgide devam ediyor ve o düz çizgide sona eriyor. Shyamalan'ın bu filmdeki sürprizi finalde herhangi bir twist olmaması herhalde. Yine de, içerdiği sinemasal değerleri ile, gerilimi sürekli yüksek tutan kamera hareketleri ile ve oyunculuk kalitesinin yüksekliği ile son tahlilde beğendiğim bir film oldu Knock at the Cabin.   


Benim Notum: 7,5 / 10

7 Şubat 2023

Plane


Gerard Butler'ın başrolde oynadığı filmde, Singapur'dan Japonya'ya gitmekte olan bir yolcu uçağının pilotu, korkunç bir fırtına sonrasında Filipinler'de gözlerden uzak küçük bir adaya zorunlu iniş yapmak zorunda kalıyor. Yolcular kazayı ucuz atlattık diye sevinirlerken indikleri adanın yasa dışı çetelerin hüküm sürdüğü bir savaş bölgesi olduğunu öğreniyorlar ve yeni bir hayatta kalma mücadelesi başlıyor.

Plane her haliyle tam bir doksanlı yıllar aksiyon filmi. Öyle ki, sanki 1993 yılında Bruce Willis ve Wesley Snipes'ın başrollerde oynaması için yazılmış bir senaryo, film şirketinin ofislerinde bir çekmecenin içinde unutulmuş, otuz yıl sonra da birisi bulmuş, "hadi bunu çekelim" demiş gibi. Ama bunu kötü anlamda söylemiyorum. Plane o yılların aksiyon filmlerinin o özlediğimiz havasını yeniden yaşatmayı başarıyor. Gerard Butler bu tür rollere yakışıyor. Air Force One ve Behind Enemy Lines filmlerinin bir karışımı diyebileceğimiz hikaye baştan sona belli bir gerilim duygusunu canlı tutmayı da beceriyor. Elbette bu aksiyon sinemasında yeni bir çığır açacak bir film değil, bu yıl izleyeceğiniz en iyi film de değil. Ama sonuçta vaad ettiği şeyleri yerine getiren, çok şey beklemeden izlenebilecek, sürükleyici bir doksanlar nostaljisi.   

Benim Notum: 7 / 10   

 

31 Ocak 2023

Ocak Filmleri

 



Yılın ilk ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Aftersun 8,5


M3GAN 7,5

Çatlak 7,5



Babylon 7


Devotion 6,5


White Noise 6,5



Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.


M3GAN

 



Bir oyuncak şirketinde robotik mühendisi olarak çalışan Gemma, yeğeni Katie yetim kalınca onun velayetini üstlenmek zorunda kalıyor. Ebeyn olmaya pek hazırlıklı olmayan işkolik teyze, Katie'ye arkadaşlık etmesi için işyerinde kendi geliştirdiği yapay zeka ürünü robot Megan'ı eve getiriyor. Başta her şey yolunda gibi gözükürken, Megan'ın görevi fazla ciddiye alması sonucunda ortalık karışıyor. 

Kötü ruhlu oyuncak bebekler denildiğinde akla hemen Chucky ya da Annabelle geliyor ama Megan onlardan biraz farklı. Eğer Netflix'teki Black Mirror dizisini izlediyseniz, Megan'daki hikaye daha çok o dizinin Miley Cyrus'lı bölümünü hatırlatıyor (5.sezon 3.bölüm). Gerard Johnstone'un yönettiği film, yüzeydeki katil robot geriliminin altında sürpriz bir şekilde birçok önemli konuya da değinmeyi ihmal etmiyor. Akila Cooper'ın elinden çıkma senaryo çocukların elektronik bir oyuncağa aşırı bağımlı olduklarında gerçeklikle bağlantılarını nasıl kaybedebildiklerini araştırırken, özellikle büyüme çağında "sosyal temas" dediğimiz şeyin önemini vurguluyor ve gerçek insan ilişkisinin yerini hiçbir şeyin tutmayacağının altını çiziyor.

Tahmin edilebilir hikaye akışına rağmen baştan sona ilgiyle izlenen, yer yer iyi bir mizah duygusu da barındıran başarılı bir dijital çağ gerilimi. Sinemalarda izleyebilirsiniz.

Benim Notum: 7,5 / 10 

26 Ocak 2023

Puss in Boots: The Last Wish




Shrek serisinin karakterlerinden Puss in Boots, ya da bizde yaygın bilinen adı ile Çizmeli Kedi, ilk olarak 2011 yılında kendi macerası ile sinema perdelerine teşrif etmişti. Şimdi ilk filmden 11 yıl sonra yeni bir Çizmeli Kedi masalı karşımızda. Bu kez, oradan oraya koştururken dokuz canından sekizini harcadığını fark eden yaramaz kedimiz, efsanevi son dilek yıldızını bularak canlarını geri getirmek için heyecanlı bir yolculuğa çıkıyor. The Last Wish'in ilk filme göre çok daha iyi olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Birkaç gün önce en iyi animasyon dalında Oscar'a da aday olan film, bir yandan çok eğlenceli olmayı başarırken, sahip olduğumuz hayatın değerini takdir etme konusunda oldukça ciddi mesajlar vermeyi de ihmal etmiyor. DreamWorks stüdyoları sadece animasyon olarak kaliteyi arttırmakla kalmamış, macerayı aynı zamanda şaşırtıcı derecede olgun bir hikayeyle birleştirmiş. Masal deyip geçmeyin, çocuklarla birlikte siz de izleyin.

Puss in Boots: The Last Wish 27 Ocak'ta Türkiye sinemalarında gösterime giriyor.

Benim Notum: 7,5 / 10


 

 

25 Ocak 2023

Aftersun

 



Charlotte Wells'in bu ilk filmi bize tanıdık gelecek mekanlarda geçiyor. Çünkü filmin tamamı Fethiye Ölüdeniz'de çekilmiş. Sophie adlı 30'lu yaşlarındaki bir kadın yirmi yıl önce babasıyla çıktığı Türkiye tatilini hatırlıyor. Titrek amatör video kamera görüntüleri eşliğinde, bir kısmı gerçek, bir kısmı Sophie'nin hayalinde canlandırdığı şekliyle onun çocukluk / ilk gençlik hatıralarına şahitlik ediyoruz. 

Aftersun, seyircisine bütün detayları açık ve net bir şekilde vermeyi tercih etmeyen, başka bir deyişle seyircisini kaşıkla beslemeyen bir film. Bu da bence filmle ilgili yaşadığımız deneyimi daha da değerli hale getiriyor. Sophie'nin babası Calum'da kesinlikle bir problem var, ama Charlotte Wells bunu kalın harflerle ifşa etmek yerine, bizi film boyunca kenara köşeye iliştirdiği ipuçlarını değerlendirmeye davet ediyor. Olağanüstü bir özgüvenle, filminin basit bir kısa öykü gibi doğal bir şekilde ilerlemesine izin veriyor. Bu arada, Sophie ile babası arasındaki kırılgan ilişkiye dair ayrıntılar belleğimizde birikiyor, görüntüler beynimizde bir yankı bırakıyor. Film sona erdiğinde ise geriye dönüp, bazı sahneleri zihnimizde yeniden canlandırıyoruz. Aslında tıpkı Sophie'nin yirmi yıl sonra yaptığını biz de filmi izledikten sonra yapıyoruz. Ve tarifi zor bir hüzün duygusu böğrümüze yerleşip kalıyor.  

Aftersun, üzerinde düşündükçe insanın içinde büyüyen filmlerden. Birkaç gün önce seyretmiş olsaydım kesinlikle "2022'nin En İyileri" listeme girerdi; hem de epey üst sıralardan. Filmi hemen şu anda MUBI platformunda izleyebilirsiniz. Kaçırmayın!    

Benim Notum: 8,5 / 10

24 Ocak 2023

White Noise

 



En son Marriage Story ile pek takdir ettiğimiz yönetmen Noah Baumbach'ın yeni filmi White Noise Netflix'te gösterime girdi. Don DeLillo'nun aynı adlı romanından uyarlanan ve 80'lerde geçen filmde orta sınıf bir Amerikan ailesinin dünyayı tehdit eden kimyasal bir felaket sonrasında aşk ve ölüm gibi kavramların evrensel gizemlerini çözmeye uğraşırken, bir yandan da aile içi çatışmalarla başa çıkma çabalarını izliyoruz. Filmi izlerken "herhalde kitabı daha iyiydi" diye düşünmekten kendimi alamadım.  Adam Driver ve Greta Gerwig gibi yetenekli oyuncular ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Prodüksiyon tasarımı da gayet iyi. Ancak filmin yer yer göz alıcı parçaları bir türlü çalışan bir bütün haline gelemiyor. Kitabın sayfaları arasında ilginç olabilecek cümleler ekranda tuhaf diyaloglara dönüşüyor. Bir Wes Anderson filminden fırlamış gibi görünen karakterlerin entellektüel gevezeliklerine iki saat boyunca katlanmak zorunda kalıyoruz. Öte yandan, filmin en sonunda, son jeneriklerle birlikte ekrana yansıyan harika bir müzikal bölüm var ki, kesinlikle görmelere değer. Eğer filmin tamamını izlemeyecekseniz bile, Netflix'te atlaya atlaya geçip sondaki bu süpermarket sahnesini mutlaka izleyin. 

Benim Notum: 6,5 / 10



23 Ocak 2023

2022'nin En İyi Filmleri

 




Çeşitli ödül törenleri için adayların açıklanmaya başlandığı şu günlerde, ben de kendi en iyiler listemi yayınlayayım. 2022 yılında -bu sitenin ismi ile müsemma- yine tam 150 film izledim. İzlediğim 150 film içerisinden bana göre en iyilerini aşağıda sırasıyla görebilirsiniz. Listenin zirvesindeki Drive My Car 2021 yapımı bir film, ama ülkemizde 28 Ocak 2022 tarihinde gösterime girdi. Dolayısı ile 2021'in en iyileri listesinde Hamaguchi'nin bu başyapıtına yer veremedim, henüz izlememiştim çünkü. Beni son yıllarda en çok etkileyen bir filmin  hak ettiği birinciliği er ya da geç alması gerekiyordu. 

Öyleyse buyrun. Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.2023'de de bol sinemalı, bol filmli günler herkese.



2. Tár

3. Mass


5. Nope






31 Aralık 2022

Aralık Filmleri

 



Yılın son ayında izlediğim filmler ve puanlarım:





She Said 7,5


The Menu 7,5











Spirited 6


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

...vee 2022'de izlediğim toplam film adedi: 150



27 Aralık 2022

Glass Onion: A Knives Out Mystery

 



2020 yılının başlarında gösterime giren ve pandemiden  hemen önce sinemalarda izleyebilme şansına eriştiğimiz Knives Out o senenin sürpriz başarılarından biriydi. Rian Johnson'ın yazıp yönettiği film Agatha Christie tarzı bir "katil kim" hikayesini yepyeni bir enerjiyle günümüze uyarlarken, çok iyi kurulmuş bir hikaye örgüsü, baştan sona düşmeyen temposu ve harika mizah duygusu ile  gönlümüzde yer etmiş, benim de 2020'nin En İyileri listeme girmişti. 40 milyon dolar bütçeyle çekilen film 310 milyon dolar hasılat yapınca, Netflix hemen kolları sıvadı ve iki adet devam filmi için eserin yayın haklarını satın aldı. İşte o iki devam filminden ilki karşımızda. 

İlk filmde ürkütücü bir malikanede geçen cinayet gizemi bu kez bir Yunan adasına ve bir milyarderin ultra lüks villasına taşınıyor. Tıpkı ilk filmde olduğu gibi çoğu tanıdık isimlerden oluşan kalabalık bir oyuncu kadrosu üzerlerine düşen görevi başarıyla yerine getiriyor. İki hikaye arasındaki tek ortak karakter ve filmin gerçek yıldızı ise şüphesiz unutulmaz güneyli aksanı ile dedektif Benoit Blanc yani Daniel Craig. Glass Onion eğlenceli ve iki saat yirmi dakikalık süresini hissettirmeyen iyi bir film. Ama kendi adıma ilk filmi daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. İzlemediyseniz önce Knives Out'u izleyin (o da şu anda Netflix'te), sonra Glass Onion ile devam edin.   

Benim Notum: 7 / 10

26 Aralık 2022

Guillermo del Toro's Pinocchio

 


Carlo Collodi'nin 1883 tarihli çocuk kitabının sinemaya ilk uyarlanması 1940 tarihli Disney klasiği ile olmuş. Daha sonraki yıllar  içerisinde canlı karakterlerle çekilmiş başka Pinokyo hikayeleri de var (sonuncusu yine bu sene çıkan Tom Hanks'li versiyonu olmak üzere), ama Guillermo del Toro'nun filmi 1940'tan sonra çekilen ilk animasyon Pinokyo filmi özelliği taşıyor. Del Toro bu yeni Pinokyo yorumunu tasarlarken öykünün ana iskeletine sadık kalsa da, aynı zamanda kaynak materyalden epey uzaklaşmış. Hikaye "gerçek yaşayan bir çocuk" olmanın ne anlama geldiğini yeniden keşfederken, 1930'lar İtalya'sının politik iklimini ve faşizmin etkilerini de anlatıya dahil ediyor. Guillermo Del Toro'nun Pinokyo'sunun görsel açıdan başarısına şüphe yok. Filmin stop motion animasyon estetiği, diğer animasyon projelerde pek görülmeyen bir gerçeklik ve etkileyicilik katmış hikayeye. Zengin ayrıntılara sahip arka planlar, benzersiz karakter tasarımları ve hareketlerin akıcılığı bu animasyon türünün teknolojisinde gelinen son noktayı da gözler önüne seriyor. Yalnız Del Toro keşke filme bir de müzikal bir unsur katmak için çabalamasaymış. Filmdeki anlamsız dokuz adet şarkı filme hiçbir şey katmıyor ve hemen unutuluyor.

Benim Notum: 7 / 10

4 Aralık 2022

The Menu

 



Genç bir çift, ünlü bir şefin hazırladığı özel bir akşam yemeğine katılmak üzere ücra bir adaya gidiyorlar. Seçkin katılımcılar arasında ultra zengin kişiler ve ünlüler de var. Önce normal bir akşam yemeği gibi başlayan gece, şefin menüdeki kişiye özel sürprizleri birer birer ortaya çıkarması ile birlikte davetliler için bir kabusa dönüşüyor. Daha önce Game of Thrones ve Succession dizilerinden hatırladığımız Mark Mylod'un yönettiği The Menu, yemek sanatı üzerinden sınıfsal meselelere dokunduran kara komedi tarzında bir film. Kalabalık kadro içerisinde özellikle şef rolündeki Ralph Fiennes ve Anya Taylor-Joy öne çıkıyor. Filmin sosyal eleştiri boyutu çok derinlikli olmasa da, kurduğu dünya ve sürükleyici konusu izleyiciye pek çok keyifli an vaad ediyor. Keskin diyalogları ve her biri iyi yazılmış karakterleri sayesinde merakla izleniyor.  

Benim Notum: 7,5 / 10

  

30 Kasım 2022

Kasım Filmleri

 



Kasım ayında izlediğim filmler ve puanlarım:
(...bu ay biraz vites yükselttim)


Tár 8

Barbarian 8


Cici 7,5



Causeway 7,5

Till 7

Pearl 7






Terrifier 2 6,5



Amsterdam 6



Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2022'de şu ana kadar izlediğim film adedi: 133







31 Ekim 2022

Ekim Filmleri

 



Ekim ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Vortex 8



Smile 7,5


Bros 7

Athena 7


Hellraiser 6,5

Bullet Train 6,5

Vesper 6,5



Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2022'de şu ana kadar izlediğim film adedi: 114






30 Eylül 2022

Eylül Filmleri

 



Eylül ayında izlediğim filmler ve puanlarım:





Underwater 7,5

Athena 7

Fall 7







Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2022'de izlenen film adedi: 103


31 Ağustos 2022

Ağustos Filmleri

 



Ağustos ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Nope 8

Prey 7,5


Vengeance 7,5


Not Okay 7




Lightyear 6,5




Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2022'de izlenen film adedi: 92


17 Ağustos 2022

Prey



1987 yapımı Predator aksiyon sineması severlerin gönlünde ayrı bir yere sahiptir. Arnold Schwarzenegger'in başını çektiği, tepeden tırnağa silahlarla donanmış bir grup maço paralı askerin bir ormanın derinliklerinde uzaydan gelen bir avcı yaratıkla kapışmalarını anlatan ilk film basit öyküsüne rağmen gerilim ve aksiyonu mükemmel bir şekilde harmanlayan kurgusu ve zekice buluşlarıyla beğenilmişti. Sonrasında binbir çeşit devam filmi geldi, hatta bir ara Predatörümüz Alien'la bile karşılaştı. Ancak devam filmlerinin hiçbiri ilk filmin başarısına ulaşamadı. Ama şimdi elimizde o ilk filmin seviyesine çok yaklaşan bir macera var.

Bir prequel/ön hikaye diyebileceğimiz Prey'de yönetmen Dan Trachtenberg (10 Cloverfield Lane) seriyi en baştaki temellerine döndürüyor. Bundan yaklaşık 300 yıl önce Kuzey Amerika'da Comanche topraklarında geçen öyküde, Predator'ın ultra teknolojik silahlarına ve fiziksel üstünlüğüne rağmen, yerlilerin geleneksel yöntemler ve akıllarını kullanarak bu vahşi avcı ile nasıl savaştıklarını izliyoruz. Başrolde, yerli kızı Naru'yu canlandıran Amber Midthunder filmin en büyük gücü olarak karşımıza çıkıyor. Prey, aksiyon filmlerinde nadir görülen bir meziyeti gerçekleştiriyor ve karakter gelişiminden ödün vermeden adrenalini yükseltmeyi başarıyor. Bu, yıllar sonra doğru yapılmış bir Predator filmi. 

Prey sinemalarda gösterime girmeyecek. Türkiye'de Disney Plus platformu üzerinden izlenebilir.

Benim Notum: 7,5 / 10


31 Temmuz 2022

Temmuz Filmleri

 



Temmuz ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



Possessor 7

Watcher 7


The Gray Man 6,5


After Yang 6,5



Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2022'de izlenen film adedi: 80


30 Haziran 2022

Haziran Filmleri

 



Haziran ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Elvis 7,5

RRR 7,5





Hustle 7

The Valet 7



Men 6,5





Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2022'de izlenen film adedi: 72