31 Mayıs 2023

Mayıs Filmleri

 



Mayıs ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



Air 8

Sisu 7,5






Alcarràs 7







Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2023'te şu ana kadar izlediğim film adedi: 61

30 Mayıs 2023

Sisu



II.Dünya Savaşı'nın sonlarında, kuzey Finlandiya'nın uçsuz bucaksız ıssız doğasında altın madenciliği yapan 60 yaşlarında bir adam, bulduğu altınları şehirdeki bankaya götürmeye çalışırken, yolu ülkeden çekilmekte olan Nazi askerleri ile kesişir. Naziler adamın altınlarına el koymak isterler, ama bilmedikleri bir şey vardır: karşılarındaki kişi savaşta 300 düşman askerini tek başına öldürmüş eski bir komandodur ve asla pes etmeyecektir. 

Finli yönetmen Jalmari Helander'in filmi spaghetti western sosuna batırılmış Nazi döneminde geçen bir John Wick macerası olarak özetlenebilir. Sisu'nun çok sade bir hikayesi var ve lafını hiç uzatmıyor, derdini 90 dakika içinde anlatıp çıkıyor. Film sonrası sohbetlerde mutlaka Tarantino'nun adı geçecektir. Gerçekten de gerek filmin geneline yayılmış o western dokusu, gerekse de bölüm başlıkları ile kesilen hikaye anlatımı Tarantino tarzını fazlasıyla hatırlatıyor. Ancak yazar yönetmen Helander bir röportajında Sisu için asıl ilham kaynağının ilk Rambo filmi First Blood olduğunu söylemiş. Benzerlikleri görmek zor değil: John Rambo da ilk filmde avdan avcıya dönüşen bir anti-kahramandı ve -yöntemleri buradaki amcamız kadar acımasız olmasa da- kötü adamları öteki tarafa göndererek seyircinin sempatisini kazanıyordu. 

Sisu, özellikle John Wick tarzı bol şiddet içerikli aksiyon filmlerini sevenleri fazlasıyla tatmin edecek, vahşi ve sürükleyici bir intikam hikayesi.


Benim Notum: 7,5 / 10
 

28 Mayıs 2023

Air

 



Çocukluk arkadaşları Matt Damon ve Ben Affleck'i bir kez daha bir araya getiren Air, 1984 yılında Nike şirketinin Michael Jordan ile sözleşme imzalama sürecini anlatıyor. O yıl Michael Jordan daha sonra bir efsaneye dönüşecek olan profesyonel kariyerinin henüz başındadır. Nike firmasının yönetim kurulu üyeleri NBA draft listesindeki başka oyunculara yatırım yapılmasını istemektedirler. Üstelik Jordan'ın kendisi de Nike yerine Adidas'ı tercih etmektedir. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen, Jordan'da çok büyük bir potansiyel gören şirketin yetenek avcısı Sonny Vaccaro (Matt Damon), onu firmaya getirebilmek için bütün riskleri alacaktır.   

Ben Affleck'in yönettiği Air'ı bir spor filmi gibi düşünmeyin. Basketbol ile hiç alakası olmayanlar da bu filmden çok keyif alabilir. Çünkü bu daha çok şirket içi dinamikler, iş dünyasında atılan taklalar ve herhangi bir projeyi başarıyla sonuçlandırabilmek için yapılan fedakarlıklarla ilgili bir hikaye. Affleck'in filmi, seyircisine, toplantı odası oyunlarının sahadaki maçlar kadar gergin, öngörülemez ve heyecan verici olabileceğini hatırlatıyor. Hikayenin sonunu çok iyi bildiğimiz halde filmi baştan sona ilgiyle takip ediyoruz, çünkü o sona nasıl gelindiğini merak ediyor ve hiç bilmediğiniz detayları keşfediyoruz.

Filmin en güçlü noktalarından biri diyaloglar. Henüz ilk senaryosunu yazan Alex Convery'nin bu denli sağlam bir iş çıkarmış olması şaşırtıcı. Bu etkileyici diyalogları hayata geçirmede elbette her biri üst düzey performans gösteren oyuncuların büyük payı var. Özellikle, orta yaşlı ve hafif  göbekli bir adam olarak karşımıza çıkan Matt Damon yıllar geçtikçe ne kadar çok yönlü bir oyuncu olduğunu bize kanıtlıyor. 'Her zaman güvenilir' Viola Davis de ona eşlik ediyor.  

Air, iyi yazılmış, iyi oynanmış, iki saatlik nostaljik bir eğlence. Şu anda Amazon Prime'da izleyebilirsiniz. Kaçırmayın. 


Benim Notum: 8 /10

13 Mayıs 2023

Guardians of the Galaxy Vol. 3




Guardians of the Galaxy 3 kesinlikle üçlemenin en sevdiğim bölümü oldu. Bunun iki temel nedeni var: Birincisi filmden keyif almanız için Marvel sinematik evrenine hakim olmanız gerekmiyor. Avenger'lardan herhangi biri çıkıp gelmiyor, çoklu evren muhabbetine hiç girilmiyor, yeni düşman Kang'den bir kere bile bahsedilmiyor. Hatta daha önceki Guardians bölümlerini dahi izlememiş olabilirsiniz. Bu tamamen kendi ayakları üstünde duran, başı sonu belli, tekil bir hikaye.  

En sevdiğim bölüm dememin ikinci sebebi ise şu: 2017'de gösterime giren Guardians of the Galaxy, Marvel evreninde mizah duygusunu ön planda tutan ilk macera olarak bir çığır açmıştı. Ancak ilk filmde başlayan ve daha sonra ikinci filmde artarak devam eden bu sürekli komik olma çabası, bu ayarsız şakacılık hali bence senaryoya zarar veriyordu ve iki filmde de beni filmin akışından biraz kopartmıştı. Yönetmen ve senaryo yazarı James Gunn bu kez bu "hayat bayram olsa" modundan çıkmayı başarmış. Çok da isabet olmuş. Bölüm 3 yer yer hüzünlü ama çok içten bir hikaye anlatıyor. İlk filmde nedense pek ısınamadığım rakun Rocket bu kez öykünün tam merkezine yerleştiriliyor ve yer yer çok dokunaklı bir orijin hikayesi ile kalbimizi ele geçirmeyi başarıyor. 

Filmdeki kahramanların karakter gelişimi çok iyi çizildiği için, onların başına neler geleceğini önemsiyoruz, yaşadıkları gerilimi ve karşılaştıkları riskleri anlayabiliyoruz. Gunn'ın kendine özgü hikaye anlatma tarzı ve yönetmenliği, güçlü bir oyuncu kadrosuyla birleşince, üçlemeye çok tatmin edici bir final ortaya çıkmış. Çok beğendim.  

Filmi şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz.


Benim Notum: 8 / 10    

 

7 Mayıs 2023

Evil Dead Rise

 



İlk Evil Dead 1981 yılında Sam Raimi tarafından çekilmiş, film zaman içerisinde bir korku kültü haline dönüşmüştü. Üstad daha sonra serinin ikinci ve üçüncü filmlerini de yönetti. 2013 yılında Sam Raimi'nin bu kez yapımcı olarak göründüğü bir remake yapıldı. Evil Dead evreninde geçen bu beşinci filmde ise Raimi ve orjinal serinin başrol oyuncusu veteran aktör Bruce Campbell yine yapımcılığı üstlenirken, yönetmen koltuğu İrlandalı genç yönetmen Lee Cronin'e teslim edilmiş. Cronin de fena iş çıkarmamış doğrusu. Özellikle bazı kamera hareketleri Sam Raimi tarzını fazlasıyla hatırlatıyor. Öyle ki, bir ara "acaba Raimi usta dayanamayıp kameranın arkasına mı geçti" dedim kendi kendime.

Evil Dead Rise her şeyden önce 80'lerin o bol kanlı ve pratik efekt dediğimiz bilgisayardan ziyade makyaj ve gerçek aksesuar desteğine dayanan filmlerine bir geri dönüşü temsil ediyor. Gerçekten de son yıllarda hiçbir modern korku filminde bu kadar çok kanla karşılaşmamıştık herhalde. Her ne kadar Evil Dead Rise bir miktar kara mizah içerse de, Cronin Sam Raimi'nin ikinci ve üçüncü filmlerde yaptığı gibi bir absürd komedi yolunu tercih etmiyor. Bu ilk Evil Dead filmine benzer şekilde daha katıksız saf bir korku filmi. Bu kez olayların aile bireyleri arasında gerçekleşmesi işleri biraz daha ilginçleştiriyor ve bu tür korku filmlerinde sık sorulan "neden o evden çekip gitmiyorlar" sorusunu geçersiz kılıyor. 

Evil Dead Rise sağlam bir devam filmi. Her bünyeye göre olmasa da serinin ve şiddet yüklü korku öykülerinin müdavimlerini kesinlikle memnun edecektir. Bu yazının yazıldığı tarih itibarı ile filmi sinemalarda izleyebilirsiniz.

Benim Notum: 7,5 / 10

  

30 Nisan 2023

Nisan Filmleri

 



Nisan ayında izlediğim filmler ve puanlarım:





Stutz 7

Cocaine Bear 6,5

Tetris 6,5





Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2023'te şu ana kadar izlediğim film adedi: 48






15 Nisan 2023

Dungeons & Dragons: Honor Among Thieves

 



Dungeons & Dragons bizim ülkemizde çok da popüler olmayan (en azından Monopoly kadar) Amerika'da ise ta 70'lerden beri çok sevilen ve oynanan bir masa başı kutu oyunu. Fantastik bir dünyada oyuncuların kendine bir karakter seçmesi ve onun rolünü canlandırması şeklinde ilerliyor. Oyunun nasıl bir şey olduğunu size şöyle hatırlatayım: Netflix'teki Stranger Things dizisinin ilk sezonunun ilk bölümünün açılışını hatırlayın. Dustin ve arkadaşları evlerinin bodrum katında, canavarlardan ve büyücülerden bahsettikleri bir role-play oyunu oynamaktadırlar. İşte o oynadıkları oyun Dungeons & Dragons, ya da kısaca D&D. Bu oyun ilk olarak 2000 yılında, Jeremy Irons'ın da dahil olduğu bir kadroyla beyazperdeye aktarılmıştı. Maalesef o deneme bir felaketti. O kadar kötüydü ki, filmi izlediğime eminim ama filmden hiçbir şey hatırlamıyorum. Şimdi tam 23 yıl sonra yeni bir Dungeons & Dragons filmi ile karşılaşınca, ayaklarım geri geri gitti açıkçası. Ama işte hayatta güzel sürprizler de var.

D&D Honor Among Thieves öncelikle kıvrak bir mizah duygusu ile öne çıkıyor. Lord of the Rings ve Game of Thrones benzeri bir evrende geçen filmde, yönetmenler John Francis Daley ve Jonathan Goldstein bahsettiğim yapımlardaki gibi kasvetli bir atmosfer yaratmak yerine Pirates of the Caribbean şablonunu uygulayıp daha light bir ton tutturmuşlar. Senaryo daha ziyade güldürmeyi hedefliyor ve bunu da kesinlikle başarıyor. Film boyunca en az 7-8 kez sesli bir şekilde güldüm. Chris Pine ve Michelle Rodriguez harika bir takım oluşturmuş; platonik kimyaları ilgi çekici. Ayrıca bu ikili içerisinde -klişelerin aksine- kadın olanın erkeğe göre daha fazla güce ve dövüş hünerine sahip olmasıyla birlikte gelen rol değişimini izlemek eğlenceli. Ekipteki diğer genç oyuncular da üzerlerine düşeni yerine getiriyorlar. Çok ünlü bir Hollywood yıldızının sürpriz bir misafir oyuncu olarak yer aldığı Marlamin sahnesinde de hoş bir ironi tutturuluyor. 

D&D oyununu hayatımda hiç oynamamıştım ama filmi izlerken bunun eksikliğini hissetmedim. Dungeons & Dragons Honor Among Thieves mizah ile aksiyonu birleştiren, iyi yazılmış, eğlenceli bir film, zengin ayrıntılarla yüklü bir masal. Şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz.


Benim Notum: 7,5 / 10



 

   

31 Mart 2023

Mart Filmleri

 



Mart ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



Close 8



Navalny 7,5

Missing 7,5

Creed III 7

Living 7

Broker 7


Scream VI 6,5






Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2023'te şu ana kadar izlediğim film adedi: 39


30 Mart 2023

John Wick: Chapter 4

 



Vay vay vay!.. John Wick 4 aksiyon sinemasında bir zirve. Eğer ilk üç filmi beğendiyseniz, o filmlerde sevdiğiniz her şeyi iki ile çarpın. Chapter 4 daha uzun, daha gürültülü, daha şık, daha stilize ve daha aksiyonlu.

2014 yılında Chad Stahelski'nin ilk yönetmenlik denemesi olarak gösterime giren John Wick, artık unutulmaya yüz tutmuş bir Hollywood yıldızını yeniden parlatmaya çalışan B tipi bir macera filmi olacak diye korkulurken, aksiyon sahnelerindeki başarısıyla herkesi şaşırtmıştı. Orada basit bir intikam öyküsü anlatılıyordu: John Wick çok sevdiği eşinden son hatıra olarak kalan köpeği öldürdükleri için Rus mafyasının elemanlarını teker teker temizliyordu. İkinci filmden itibaren ise hikayenin boyutu genişledi, kendi içinde kuralları olan fantastik bir yeraltı dünyası tasvir edilmeye başlandı. Suç ağının kurumsal yüzü denilebilecek bu teşkilatın dinamikleri, hiyerarşisi, jargonu, yani kısaca mitolojisi gerçekten ilginç. Bir tür arındırılmış bölge olan Continental Oteli, kendi özel altın paraları, hizmet mühürleri, yüksek şura gibi ritüelleri etkileyici. İşte bu dördüncü bölümde, John Wick bir yandan teşkilatın kendisi için çıkardığı infaz kararını iptal edebilmek için uğraşırken, bir yandan da hayatta kalmaya çalışıyor.

İlk üç filmden alıştığımız, mükemmel koreografiye sahip yakın dövüş sahneleri bu filmde de bolca mevcut. Ancak John Wick Chapter 4'ü diğerlerinden ayıran iki temel özelliği var bence: Birincisi bu filmde yan karakterler filme müthiş katkı sağlamış. Ip Man'la tanıyıp sevdiğimiz efsane oyuncu Donnie Yen, Caine karakteri ile son derece akılda kalıcı bir performans sergiliyor ve bundan sonraki bölümler için de tohumlar atılıyor. Hikayenin antagonisti Bill Skarsgard, kötü adamı oynamak için illa palyaço gibi giyinip kanalizasyonda yaşaması gerekmediğini kanıtlıyor. Chapter 4'ü önceki filmlerden ayrıştıran diğer bir üstünlüğü ise mükemmel sinematografisi. Filmden çıktığımızda New York'tan Osaka'ya, Berlin'den Paris'e o görkemli set tasarımları, o göz alıcı ışık oyunları aklımızdan çıkmıyor. Filmin görüntü yönetmeni Dan Laustsen daha önce Nightmare Alley ve The Shape of Water ile iki kez Oscar'a aday olmuş bir sanatçı ve bence bu filmdeki çalışmasıyla da en azından bir adaylık hak ediyor.

John Wick Chapter 4, muhteşem koreografili inanılmaz dublör performansları, inşa ettiği ilgi çekici dünyası, şık prodüksiyon tasarımı ve mükemmel görüntüleri ile bir modern çağ aksiyon şaheseri. 


Benim Notum: 8 / 10    


18 Mart 2023

Scream VI

 



1996 yılında çekilen ilk Scream hem "teen slasher" türü ile dalga geçen, hem de kendisi de bizzat sıkı bir korku sineması örneği olan iyi bir filmdi. Yönetmen Wes Craven'ın tüm ustalığını ve türdeki tecrübesini yansıttığı bu orjinal fikir, korku sineması sevenlerce coşkuyla kucaklanmış, üç filmlik bir seriye de dönüşmüştü. Duayen Craven ölmeden önce Scream 4'ü de çekti, ama o film ilk üçlü kadar ilgi görmedi. Geçen sene ise Matt Bettinelli Olpin ve Tyler Gillett ikilisi hem yeni genç oyuncuların hikayeye katılımı hem de ilk filmin miras karakterleri Sidney, Gale ve Dewey'nin dönüşü ile birlikte, orijinalinden tam yirmi beş yıl sonra seriyi yeniden canlandırmaya karar verdiler. O filmin gişe başarısı üzerine, sadece bir sene sonra artık bir franchise'a dönüşmüş bu serinin altıncı halkası sinemalarımızda.

Scream 6 aslında oldukça parlak bir başlangıç yapıyor (şu yazacağım spoiler sayılmaz, çünkü olayımız filmin ilk beş dakikası içerisinde cereyan ediyor): Artık serinin kuralı haline gelen açılışta ünlü bir sarışının bıçakla öldürülmesi sahnesinden sonra sürpriz şekilde hayalet surat maskesini çıkarıyor. "Acaba bu sefer farklı bir kurgu mu izleyeceğiz, katilin kim olduğunu en baştan biliyor mu olacağız" derken, hevesimiz kursağımızda kalıyor ve yeni bir 'maskeli'nin çıkıp gelmesiyle hikaye alışıldık sulara geri dönüyor. Her ne kadar lokasyonu New York'a taşımak yönetmenlere yeni fırsatlar sunmuş olsa da (örneğin metro sahnesi gayet iyi), film nihayetinde daha önce beş kez izlediğimiz o artık yorgun düşmüş formüle teslim olmaktan geri kalamıyor. Bir de karakterleri bir sonraki filme saklama kaygısı bu filmdeki fanilere tuhaf bir "ölümsüzlük" özelliği kazandırmış sanki. Film boyunca en az dört ana karakter koca bir ekmek bıçağı ile bıçaklanmalarına rağmen ölmüyorlar, hatta beş dakika sonra hoppidi hoppidi koşturuyorlar.

Scream 6 şüphesiz aynı formülü tekrar tekrar izlemekten sıkılmayan serinin iflah olmaz hayranlarını yine sinemalara toplayacaktır. Ama artık çığlık attırmadığı da kesin. 


Benim Notum: 6,5 / 10   

11 Mart 2023

Creed III

 



2015 yılında sürpriz bir şekilde çıkıp gelen ilk Creed filmi bir yandan Rocky efsanesi ile büyümüş kuşaklara (ki ben de o güruha dahilim) çok güzel bir nostalji yaşatırken, Michael B. Jordan'ın başarılı oyunculuğu ve yönetmen Ryan Coogler'ın son derece dinamik ve olgun anlatımı sayesinde yeni nesiller için de çok sağlam, kendi ayakları üstünde duran, iyi bir film sunuyor ve yeni bir seriyi başlatıyordu. Ryan Coogler o filmdeki başarısı sonrasında Marvel tarafından Black Panther'ı yönetmek üzere istihdam edildi, hatta gelirken yanında Michael B.Jordan'ı da getirdi (Killmonger). Üç yıl sonra gelen devam filmi Creed 2 ilk filmin yüksek seviyesine tam olarak ulaşamasa da onun yakınlarında seyreden, Ivan Drago'lu iyi kurulmuş hikayesi ile ilkinin gölgesinde kalmayan başarılı bir boks filmiydi. 

Bu üçüncü filmde bu kez yönetmen koltuğuna filmin yıldızı Michael B. Jordan  geçiyor. Jordan bu ilk yönetmenlik denemesinde fena da bir iş çıkarmıyor. Özellikle yakın plan dövüş sahnelerinde hareketli kamerası ile seyirciyi ringin tam ortasına yerleştiriyor, boksörlerin hemen yanıbaşına götürüyor. Başarılı ses efektlerinin de yardımıyla sanki yumruğu biz atıyoruz, bazen de o ölümcül darbeleri biz kafamıza yiyoruz. Belli ki, Michael B. Jordan iki filmde birlikte çalıştığı Ryan Coogler'ı iyi izlemiş ve ondan çok şey öğrenmiş. Filmdeki tüm oyuncular arasında, Hollywood'un yükselen siyahi aktörü Jonathan Majors en güçlü ve kalıcı etkiyi bırakan olmayı başarıyor. Genel bir kuraldır, filmdeki kötü adamın motivasyonunu anlayabiliyorsak, hatta onunla bir nebze empati kurabiliyorsak, o karakter olmuş demektir. Burada da Jonathan Majors, Adonis Creed'in çocukluk arkadaşı ve şimdi de rakibi Damien Anderson rolünde, derinlikli oyunuyla filmi bir seviye yukarı çıkarıyor.

Ama Creed III'ün kusurları da yok değil. Bunlar da daha çok senaryo ile ilişkili detaylar. İlk yarı giriş gelişme bölümleri düşük tansiyonu ile biraz tempo sorunu yaşıyor. Filmin ikinci yarısında ise tam tersi bazı olaylar şimşek hızında olup bitiveriyor. Örneğin Damien hapisten çıkmış yapayalnız bir adamken, filmin ikinci yarısında yanındaki o tayfa birdenbire nereden çıkıp geliyor, o çevreyi iki günde nasıl ediniyor, anlamıyoruz. Michael B. Jordan ilk yönetmenlik tecrübesinde, özellikle boks sahneleri iyi çekilmiş, akıcı bir film yapmayı beceriyor ama hikaye anlatıcılığı kısmında hedefini ıskalıyor.

Creed III filmini şu anda sinemalarda izleyebilirsiniz. 


Benim Notum: 7 / 10 

28 Şubat 2023

Şubat Filmleri

 




Şubat ayında izlediğim filmler ve puanlarım:



The Whale 8


To Leslie 7,5

Holy Spider 7,5

Plane 7

Sharper 7




Fire of Love 6,5

Mad God 6


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

2023'te şu ana kadar izlediğim film adedi: 24


27 Şubat 2023

Women Talking

 



Modern dünyadan uzakta, kapalı bir komün hayatı yaşayan dini bir tarikatta ardı ardına bazı cinsel taciz vakaları gerçekleşiyor. Saldırganların kefaletle serbest bırakılacağı öğrenilince, tecavüze uğrayan kadınlar bir karar vermek üzere toplanıyorlar. Karşılarında üç seçenek vardır: ya hiçbir şey yapmayacaklar, ya tarikatta kalıp bu düzeni değiştirmek için savaşacaklar, ya da tası tarağı toplayıp o diyardan gidecekler. Sarah Polley'nin bu sene en iyi film ve en iyi uyarlama senaryo dallarında Oscar adayı olan filmi işte bu 48 saatlik müzakere sürecini anlatıyor. Senaryo Miriam Toews'un aynı adlı romanından uyarlanmış. İşin ilginci, yazar Miriam Toews'un kendisi de 2007 yılında bir tarikattaki baskıcı ortamı anlatan Silent Night isimli filmde rol almış. Toews daha sonra o filmdeki rolünden esinlenerek Women Talking romanını yazmış. 

Sarah Polley'nin filmi başkaldırının eşiğine gelen ve yenilgiyi kabul etmeyen kadınların etkileyici bir tasviri. Women Talking'e bir #MeToo hareketi filmi demek işin kolayına kaçmak olur, bence film bundan çok daha fazlasını anlatıyor. Bu, ülkemiz dahil dünyanın pek çok farklı noktasında nesillerdir devam eden bir mücadelenin hikayesi. Polley, insanların neden sadece kadın oldukları için bu kadar korkunç baskı ve şiddete katlanmak zorunda kaldıklarını sorguluyor. Bu soru film bittikten sonra da uzun süre kafamızda yankılanıyor.

Film Rooney Mara, Claire Foy ve Jessie Buckley'nin başını çektiği  bir grup kadın oyuncunun olağanüstü performansları ile dolu. Hikayede pek çok karakter var ama en küçük rollere bile parlamaları için bir şans verilmiş. Women Talking anlatılması gereken bir hikayeyi sarsıcı bir şekilde anlatan, neredeyse bir manifestoya dönüşen etkileyici bir film.

Benim Notum: 8 / 10





26 Şubat 2023

Knock at the Cabin

 



Şehirden uzak, ormanın içindeki bir kulübede tatile çıkan küçük bir kız ve ailesi silahlı bir grup tarafından rehin alınıyor. Sanki bir tarikatın üyesi gibi görünen bu tuhaf grubun aileden bir talebi var: Aranızdan birini kurban olarak seçin, yoksa gerçek kıyamet günü gelecek ve dünyada tüm yaşam sona erecek. 

M. Night Shyamalan çok sevdiği "alacakaranlık kuşağı" hikayelerine geri dönüyor. 1999 yılında en iyi film ve en iyi yönetmen dahil altı dalda Oscar'a aday olan The Sixth Sense gibi bir başyapıtı bizlere sunan, bu başarısını Unbreakable, Signs ve The Village gibi üstün yapımlarla sürdüren yönetmen,  2006'daki Lady in the Water ile düşüşe geçmeye başlamış, sonrasında gelen The Happening ve The Last Airbender gibi felaketlerle iyice dibe vurmuştu. Endüstri kendisine sırt çevirince, Shyamalan 2015'te oldukça küçük bir bütçeyle ve tanınmamış oyuncularla çektiği The Visit'in tüm masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda kaldı. Yokluklar içinde çekilen The Visit bir anlamda Hint asıllı yönetmenin "yeşil sahalara geri dönüşünün" bir müjdecisi gibiydi. İyi bir sinemacının eski formuna kavuşmasının işaretleri ard arda gelen Split ve Glass filmlerinde de devam etti. Bu son filmi Knock at the Cabin ise eleştirmenleri ikiye bölmüş gibi görünüyor. Ben daha çok beğenenlerin tarafındayım.

Ne çekerse çeksin, seyircisini filmin içinde tutmayı beceren bir yönetmen M. Night Shyamalan. Burada da beynimizi kurcalayıp duran bir merak duygusunu filmin büyük bir kısmında canlı tutmayı başarıyor: Kıyamet gerçekten kapımızda ve onu önlemek mümkün müdür, yoksa bu dört kişi zihinleri QAnon benzeri bir komplo teorisine mahkum olmuş bir takım meczuplar mıdır? Yönetmen, filmin sonunda bu soruya gayet net bir cevap sunuyor. Belki de bu sorunun cevabı seyirciye bırakılsa, tüm boşluklar doldurulmasa daha etkili bir final olabilirdi. Bir Shyamalan filmi seyrettiğiniz için, ister istemez sürprizler ve olay örgüsünde ani twist'ler olabileceğini düşünmeden edemiyorsunuz. Ama film düz bir çizgide devam ediyor ve o düz çizgide sona eriyor. Shyamalan'ın bu filmdeki sürprizi finalde herhangi bir twist olmaması herhalde. Yine de, içerdiği sinemasal değerleri ile, gerilimi sürekli yüksek tutan kamera hareketleri ile ve oyunculuk kalitesinin yüksekliği ile son tahlilde beğendiğim bir film oldu Knock at the Cabin.   


Benim Notum: 7,5 / 10

7 Şubat 2023

Plane


Gerard Butler'ın başrolde oynadığı filmde, Singapur'dan Japonya'ya gitmekte olan bir yolcu uçağının pilotu, korkunç bir fırtına sonrasında Filipinler'de gözlerden uzak küçük bir adaya zorunlu iniş yapmak zorunda kalıyor. Yolcular kazayı ucuz atlattık diye sevinirlerken indikleri adanın yasa dışı çetelerin hüküm sürdüğü bir savaş bölgesi olduğunu öğreniyorlar ve yeni bir hayatta kalma mücadelesi başlıyor.

Plane her haliyle tam bir doksanlı yıllar aksiyon filmi. Öyle ki, sanki 1993 yılında Bruce Willis ve Wesley Snipes'ın başrollerde oynaması için yazılmış bir senaryo, film şirketinin ofislerinde bir çekmecenin içinde unutulmuş, otuz yıl sonra da birisi bulmuş, "hadi bunu çekelim" demiş gibi. Ama bunu kötü anlamda söylemiyorum. Plane o yılların aksiyon filmlerinin o özlediğimiz havasını yeniden yaşatmayı başarıyor. Gerard Butler bu tür rollere yakışıyor. Air Force One ve Behind Enemy Lines filmlerinin bir karışımı diyebileceğimiz hikaye baştan sona belli bir gerilim duygusunu canlı tutmayı da beceriyor. Elbette bu aksiyon sinemasında yeni bir çığır açacak bir film değil, bu yıl izleyeceğiniz en iyi film de değil. Ama sonuçta vaad ettiği şeyleri yerine getiren, çok şey beklemeden izlenebilecek, sürükleyici bir doksanlar nostaljisi.   

Benim Notum: 7 / 10   

 

31 Ocak 2023

Ocak Filmleri

 



Yılın ilk ayında izlediğim filmler ve puanlarım:


Aftersun 8,5


M3GAN 7,5

Çatlak 7,5



Babylon 7


Devotion 6,5


White Noise 6,5



Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.


M3GAN

 



Bir oyuncak şirketinde robotik mühendisi olarak çalışan Gemma, yeğeni Katie yetim kalınca onun velayetini üstlenmek zorunda kalıyor. Ebeyn olmaya pek hazırlıklı olmayan işkolik teyze, Katie'ye arkadaşlık etmesi için işyerinde kendi geliştirdiği yapay zeka ürünü robot Megan'ı eve getiriyor. Başta her şey yolunda gibi gözükürken, Megan'ın görevi fazla ciddiye alması sonucunda ortalık karışıyor. 

Kötü ruhlu oyuncak bebekler denildiğinde akla hemen Chucky ya da Annabelle geliyor ama Megan onlardan biraz farklı. Eğer Netflix'teki Black Mirror dizisini izlediyseniz, Megan'daki hikaye daha çok o dizinin Miley Cyrus'lı bölümünü hatırlatıyor (5.sezon 3.bölüm). Gerard Johnstone'un yönettiği film, yüzeydeki katil robot geriliminin altında sürpriz bir şekilde birçok önemli konuya da değinmeyi ihmal etmiyor. Akila Cooper'ın elinden çıkma senaryo çocukların elektronik bir oyuncağa aşırı bağımlı olduklarında gerçeklikle bağlantılarını nasıl kaybedebildiklerini araştırırken, özellikle büyüme çağında "sosyal temas" dediğimiz şeyin önemini vurguluyor ve gerçek insan ilişkisinin yerini hiçbir şeyin tutmayacağının altını çiziyor.

Tahmin edilebilir hikaye akışına rağmen baştan sona ilgiyle izlenen, yer yer iyi bir mizah duygusu da barındıran başarılı bir dijital çağ gerilimi. Sinemalarda izleyebilirsiniz.

Benim Notum: 7,5 / 10 

26 Ocak 2023

Puss in Boots: The Last Wish




Shrek serisinin karakterlerinden Puss in Boots, ya da bizde yaygın bilinen adı ile Çizmeli Kedi, ilk olarak 2011 yılında kendi macerası ile sinema perdelerine teşrif etmişti. Şimdi ilk filmden 11 yıl sonra yeni bir Çizmeli Kedi masalı karşımızda. Bu kez, oradan oraya koştururken dokuz canından sekizini harcadığını fark eden yaramaz kedimiz, efsanevi son dilek yıldızını bularak canlarını geri getirmek için heyecanlı bir yolculuğa çıkıyor. The Last Wish'in ilk filme göre çok daha iyi olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Birkaç gün önce en iyi animasyon dalında Oscar'a da aday olan film, bir yandan çok eğlenceli olmayı başarırken, sahip olduğumuz hayatın değerini takdir etme konusunda oldukça ciddi mesajlar vermeyi de ihmal etmiyor. DreamWorks stüdyoları sadece animasyon olarak kaliteyi arttırmakla kalmamış, macerayı aynı zamanda şaşırtıcı derecede olgun bir hikayeyle birleştirmiş. Masal deyip geçmeyin, çocuklarla birlikte siz de izleyin.

Puss in Boots: The Last Wish 27 Ocak'ta Türkiye sinemalarında gösterime giriyor.

Benim Notum: 7,5 / 10


 

 

25 Ocak 2023

Aftersun

 



Charlotte Wells'in bu ilk filmi bize tanıdık gelecek mekanlarda geçiyor. Çünkü filmin tamamı Fethiye Ölüdeniz'de çekilmiş. Sophie adlı 30'lu yaşlarındaki bir kadın yirmi yıl önce babasıyla çıktığı Türkiye tatilini hatırlıyor. Titrek amatör video kamera görüntüleri eşliğinde, bir kısmı gerçek, bir kısmı Sophie'nin hayalinde canlandırdığı şekliyle onun çocukluk / ilk gençlik hatıralarına şahitlik ediyoruz. 

Aftersun, seyircisine bütün detayları açık ve net bir şekilde vermeyi tercih etmeyen, başka bir deyişle seyircisini kaşıkla beslemeyen bir film. Bu da bence filmle ilgili yaşadığımız deneyimi daha da değerli hale getiriyor. Sophie'nin babası Calum'da kesinlikle bir problem var, ama Charlotte Wells bunu kalın harflerle ifşa etmek yerine, bizi film boyunca kenara köşeye iliştirdiği ipuçlarını değerlendirmeye davet ediyor. Olağanüstü bir özgüvenle, filminin basit bir kısa öykü gibi doğal bir şekilde ilerlemesine izin veriyor. Bu arada, Sophie ile babası arasındaki kırılgan ilişkiye dair ayrıntılar belleğimizde birikiyor, görüntüler beynimizde bir yankı bırakıyor. Film sona erdiğinde ise geriye dönüp, bazı sahneleri zihnimizde yeniden canlandırıyoruz. Aslında tıpkı Sophie'nin yirmi yıl sonra yaptığını biz de filmi izledikten sonra yapıyoruz. Ve tarifi zor bir hüzün duygusu böğrümüze yerleşip kalıyor.  

Aftersun, üzerinde düşündükçe insanın içinde büyüyen filmlerden. Birkaç gün önce seyretmiş olsaydım kesinlikle "2022'nin En İyileri" listeme girerdi; hem de epey üst sıralardan. Filmi hemen şu anda MUBI platformunda izleyebilirsiniz. Kaçırmayın!    

Benim Notum: 8,5 / 10

24 Ocak 2023

White Noise

 



En son Marriage Story ile pek takdir ettiğimiz yönetmen Noah Baumbach'ın yeni filmi White Noise Netflix'te gösterime girdi. Don DeLillo'nun aynı adlı romanından uyarlanan ve 80'lerde geçen filmde orta sınıf bir Amerikan ailesinin dünyayı tehdit eden kimyasal bir felaket sonrasında aşk ve ölüm gibi kavramların evrensel gizemlerini çözmeye uğraşırken, bir yandan da aile içi çatışmalarla başa çıkma çabalarını izliyoruz. Filmi izlerken "herhalde kitabı daha iyiydi" diye düşünmekten kendimi alamadım.  Adam Driver ve Greta Gerwig gibi yetenekli oyuncular ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Prodüksiyon tasarımı da gayet iyi. Ancak filmin yer yer göz alıcı parçaları bir türlü çalışan bir bütün haline gelemiyor. Kitabın sayfaları arasında ilginç olabilecek cümleler ekranda tuhaf diyaloglara dönüşüyor. Bir Wes Anderson filminden fırlamış gibi görünen karakterlerin entellektüel gevezeliklerine iki saat boyunca katlanmak zorunda kalıyoruz. Öte yandan, filmin en sonunda, son jeneriklerle birlikte ekrana yansıyan harika bir müzikal bölüm var ki, kesinlikle görmelere değer. Eğer filmin tamamını izlemeyecekseniz bile, Netflix'te atlaya atlaya geçip sondaki bu süpermarket sahnesini mutlaka izleyin. 

Benim Notum: 6,5 / 10



23 Ocak 2023

2022'nin En İyi Filmleri

 




Çeşitli ödül törenleri için adayların açıklanmaya başlandığı şu günlerde, ben de kendi en iyiler listemi yayınlayayım. 2022 yılında -bu sitenin ismi ile müsemma- yine tam 150 film izledim. İzlediğim 150 film içerisinden bana göre en iyilerini aşağıda sırasıyla görebilirsiniz. Listenin zirvesindeki Drive My Car 2021 yapımı bir film, ama ülkemizde 28 Ocak 2022 tarihinde gösterime girdi. Dolayısı ile 2021'in en iyileri listesinde Hamaguchi'nin bu başyapıtına yer veremedim, henüz izlememiştim çünkü. Beni son yıllarda en çok etkileyen bir filmin  hak ettiği birinciliği er ya da geç alması gerekiyordu. 

Öyleyse buyrun. Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.2023'de de bol sinemalı, bol filmli günler herkese.



2. Tár

3. Mass


5. Nope






31 Aralık 2022

Aralık Filmleri

 



Yılın son ayında izlediğim filmler ve puanlarım:





She Said 7,5


The Menu 7,5











Spirited 6


Film isimlerinin üstüne tıklayarak, o filmle ilgili detaylara ulaşabilirsiniz.

...vee 2022'de izlediğim toplam film adedi: 150



27 Aralık 2022

Glass Onion: A Knives Out Mystery

 



2020 yılının başlarında gösterime giren ve pandemiden  hemen önce sinemalarda izleyebilme şansına eriştiğimiz Knives Out o senenin sürpriz başarılarından biriydi. Rian Johnson'ın yazıp yönettiği film Agatha Christie tarzı bir "katil kim" hikayesini yepyeni bir enerjiyle günümüze uyarlarken, çok iyi kurulmuş bir hikaye örgüsü, baştan sona düşmeyen temposu ve harika mizah duygusu ile  gönlümüzde yer etmiş, benim de 2020'nin En İyileri listeme girmişti. 40 milyon dolar bütçeyle çekilen film 310 milyon dolar hasılat yapınca, Netflix hemen kolları sıvadı ve iki adet devam filmi için eserin yayın haklarını satın aldı. İşte o iki devam filminden ilki karşımızda. 

İlk filmde ürkütücü bir malikanede geçen cinayet gizemi bu kez bir Yunan adasına ve bir milyarderin ultra lüks villasına taşınıyor. Tıpkı ilk filmde olduğu gibi çoğu tanıdık isimlerden oluşan kalabalık bir oyuncu kadrosu üzerlerine düşen görevi başarıyla yerine getiriyor. İki hikaye arasındaki tek ortak karakter ve filmin gerçek yıldızı ise şüphesiz unutulmaz güneyli aksanı ile dedektif Benoit Blanc yani Daniel Craig. Glass Onion eğlenceli ve iki saat yirmi dakikalık süresini hissettirmeyen iyi bir film. Ama kendi adıma ilk filmi daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. İzlemediyseniz önce Knives Out'u izleyin (o da şu anda Netflix'te), sonra Glass Onion ile devam edin.   

Benim Notum: 7 / 10