23 Haziran 2013

Man of Steel

Neredeyse bir sene önceden dönmeye başlayan fragmanlarıyla, Russel Crowe ve Kevin Costner’ı bir araya getiren parıltılı kadrosuyla, yönetmen Zack Snyder’in (300) yanı sıra projede -yapımcı olarak da olsa- Christopher Nolan isminin yer alması ile yeni Superman filmi bu senenin belki de en fazla merakla beklenen “blockbuster” prodüksiyonuydu. Hemen söyleyeyim, sonuç biraz hayal kırıklığı... Man of Steel kötü bir film değil, ama ben bu ekipten daha iyisini beklerdim. Önce artılarla başlayalım: Man of Steel diğer Superman filmlerinden oldukça farklı bir Kripton bölümü ile açılıyor. “İşte uzakta buzlarla kaplı bir gezegen” deyip geçmek yerine, Kripton’daki hayatı, insanları, onların kullandığı teknolojiyi daha yakından tanıyoruz. Bu bölümde özellikle Russel Crowe çok başarılı. Yıllar önce Marlon Brando’nun uyurgezer performansından sonra, Crowe çok daha canlı ve akılda kalıcı bir Jor El portresi sunuyor bize. Dünyaya gönderilen Kal El’in yani Clark Kent’in süper güçlerini fark edip, kötü adam Zod’la çarpışmaya başlamasıyla filmin eksileri su yüzüne çıkıyor. Filmin son bir saati aksiyon üstüne aksiyon, yıkım üstüne yıkımla geçiyor. Bu kadar CGI bir süre sonra insanı bunaltıyor, “Transformers’a mı geldik, bi durun” dedirtiyor. Halbuki yazının girişinde sözünü ettiğim ve aşağıdaki linkten ulaşabileceğiniz fragmanlar, karakter gelişimine ve  Clark'ın yaşadığı değişimin insani boyutlarına ağırlık veren çok daha derinlikli bir film vaad ediyordu. Sometimes less is more. (6)

FRAGMAN

20 Haziran 2013

Star Trek Into Darkness

Lost'un yaratıcısı J.J.Abrams 2009 yılında efsanevi Star Trek serisine bir gençlik aşısı yapmıştı. Bir yandan Atılgan'ın kadrosunu tamamen gencecik ve nispeten adı sanı duyulmamış oyuncularla yenileyerek günümüzün genç sinema izleyicisini tavlamayı başarmış, öte yandan serinin bir takım ritüellerine bağlı kalarak orjinal Star Trek fan'lerini de küstürmemişti. Abrams dört yıl sonra bu işe yarar formülü şaşılacak şekilde yeniden işletmeyi başarıyor. Film boyunca birçok farklı sahnede neredeyse 50 yıl önce çekilmiş TV dizisine göndermeler yaparak saygı duruşunu ihmal etmezken, karışıma yepyeni elementler ekleyerek hikayenin taze kalmasını da sağlıyor. Bu yeni elementlerden biri hiç şüphesiz kötü adam rolündeki Benedict Cumberbatch. Şimdiye kadar daha çok BBC dizilerinde karakter rolleriyle sınırlı bir ün yapmış bu genç İngiliz aktör, Khan rolündeki soğuk ama keskin performansıyla filmin en akılda kalan portresi olmayı başarıyor. İster benim gibi yıllaar yıllar önce Kaptan Kirk ve Mister Spock'ı TRT'nin siyaz beyaz ekranından izlemiş dinozorlardan olun, ister oğlum gibi Atılgan'la ilk kez karşılaşanlardan, bu Star Trek'i seveceğiniz kesin. (8)    

12 Haziran 2013

Sinister

Bir cinayet romanları yazarı, yeni romanına malzeme toplayabilmek için bir ailenin katledildiği kasabaya taşınıyor. Kasabadaki bir otelde kalsa neyse diyeceğiz ama gidip kendi çoluk çocuğu ile birlikte cinayetin işlendiği evi kiralıyor. Tavan arasında bulduğu eski film şeritlerini izlediğinde, yaşananlara dair aradığından daha fazlası ile karşılaşıyor. Sinister ilk olarak kadrosunda Ethan Hawke ismi ile ilgimi çekti. Gerçekten de genelde ortalamanın üstü yapımlarda boy göstermesine alıştığımız Hawke eğer bu projede yer almayı kabul ettiyse dikkate değerdi. Film ikinci olarak da açılış sahnesi ile sizi şöyle bir sarsıyor. Sonrasında da o ürperten hava film boyu devam ediyor. İlk bir saat boyunca bir seri katil hikayesi gibi gelişen ve ayakları yere gayet sağlam basan senaryo, sonrasında nedense bir hayalet hikayesi olmaya karar veriyor ve inandırıcılığını o noktada yitirmeye başlıyor. Yine de son 2 yıldır izlediğim en korkunç film olduğunu söyleyebilirim, en son 2011 yapımı Insidious'ta böyle tedirgin olmuştum. Korku filmi severlerin beklentilerini karşılayacak bir yapım. (7)

FRAGMAN

5 Haziran 2013

Fast & Furious 6

İki yıl önceki Fast Five tam bir sürprizdi. Gerçekten de isminin sonunda "5" rakamı olan bir filmden herkes artık gazı kaçmış, yorgun ve zorlama bir yapım beklerken Justin Lin serinin en gösterişli ve aksiyon dozu en yüksek halkası ile çıkıp gelivermiş, o müthiş adrenalin fırtınası hatta benim "2011'in en iyileri" listeme bile girmişti. O filmin bıraktığı güzel izlerden sonra,bir sonraki maceraya da yüksek bir beklentiyle gittik haliyle... Açılış jeneriğinde ilk beş filmin görüntüleri eşliğinde Wiz Khalifa'nın "We Own It" parçasıyla iyice havaya da girdik. Ama sonrası tam anlamıyla tatmin edici değil ne yazık ki... Evet yine insanın ağzını açık bırakacak müthiş aksiyon sahneleri var. Ama senaryo ve diyaloglar öyle zayıf ki. Sanki önce hızlı arabalar, tanklar, uçaklar, patlamalar vesaire içeren o aksiyon sahneleri kurgulanmış sonra da "hmm, şimdi buna uygun bir hikaye yazalım" denmiş gibi. Ayrıca takip sahnelerinin genelde gece çekilmiş olması ve çılgın bir kurgu neyin ne olduğunu anlamamızı zorlaştırıyor. Yaz eğlencesi olsun da, "akil" olmasa da olur diyenlere... (6,5)