26 Ekim 2015

Black Mass

Mafya ile FBI arasındaki tehlikeli ilişkileri anlatan Black Mass'de Johnny Depp, Boston’lu ünlü organize suç çetesi lideri James “Whitey” Bulger'ı canlandırıyor. Transcendence, Mortdecai, Dark Shadows, vesaire gibi seri felaketlerden sonra Johnny Depp'in son yıllardaki en iyi performansı olduğuna şüphe yok. Ancak hikaye çok düz bir şekilde anlatılmış ve duygusal olarak filme bağlanmak zor. Belki de bunun nedeni filmde kendinizi özdeşleştirebileceğiniz bir baş kahramanın, bir "esasoğlan"ın olmaması. Çünkü hikayede hemen hemen herkes kötü. Yönetmen Scott Cooper bu anlamda Black Mass'ten bir Goodfellas yaratmaya çalışmış ama Scorcese'nin klasiğinde diyaloglar ve karakterler o kadar iyi yazılmıştır ki baştan sona ilgiyle izlersiniz. Burada ise Johnny Depp'in döktürdüğü sahneler dışında hikaye çok sığ ilerliyor. Sadece Depp'in yeniden aktörlüğe dönüşünü kutlamak için izlenebilir.

FRAGMAN

Black Mass (2015) on IMDb

Benim Notum: 6,5 / 10

23 Ekim 2015

The Intern

Yetmiş yaşını aşmış dul ve emekli Ben Whittaker (Robert De Niro) yaşlı vatandaşlar için başlatılmış özel bir stajyerlik programına başvuruyor ve bir e-ticaret firmasının genç ve işkolik patronu Jules Ostin’in (Anne Hathaway) asistanı oluyor. Temelde gençlerin hayata bakışı ile yaşlıların hayata bakışını karşılaştıran The Intern, "feel-good" komedilerin kraliçesi Nancy Myers tarafından yazılmış ve yönetilmiş. "Tecrübenin asla yaşlanmayacağı” ana fikri üzerinde dolaşan senaryo, aslında hem iş hayatına hem de aile hayatına dair hoş mesajlar da içeriyor. Robert De Niro, “mütevazı bir ekip oyuncusu” olarak hayatın içinden gelen, kendi halinde bir emekli rolünde filme çok şey katmış. Klişeler batağına saplanma riskine sahip film, De Niro sayesinde suyun üzerinde kalmayı başarıyor ve belli ölçüde bir ilgiyi hak ediyor. Çok şey beklememek kaydıyla keyifle izleyeceğiniz bir yaş ve kuşak çatışması, başarı ve mutluluk arama hikayesi.

FRAGMAN

The Intern (2015) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10

21 Ekim 2015

Amy

Hikayenin sonunu bilmenize rağmen sizi derin bir hüzne sürükleyecek kadar etkili bir yapım Amy. 27 yaşında alkol zehirlenmesi sebebiyle hayatını kaybeden, çağımızın en yetenekli soul ve caz divalarından Amy Winehouse'un belgeselini, gerçek yaşam öykülerini aktarmadaki ustalığını daha önce Senna ile ispatlamış Asif Kapadia yönetmiş. Kapadia tıpkı Senna'da olduğu gibi yine takdirlere şayan bir arşiv çalışması yapmış. Filmin neredeyse tamamı gerçek haber görüntüleri ve amatör kamera çekimlerinden oluşuyor. Sonradan eklenen yeni bir çekim ya da olayları anlatan bir dış ses yok. Bu da filme müthiş bir otantisite katmış. Anlatılan dönemin 2004-2011 yılları arası olması, yani hemen hemen herkesin elinde kameralı bir cep telefonu taşıdığı bir çağa denk gelmesi, ironik bir şekilde bu genç kız hakkında şaşırtıcı derecede fazla video kaydına sahip olmamızı sağlamış. Bu sayede gerçek görüntüler eşliğinde Amy'nin dokunaklı kişisel hikayesini izlerken, bir yandan da çok iyi bildiğimiz Amy şarkılarının arkasındaki hikayelere birinci elden şahit olma imkanı buluyoruz. Asif Kapadia’nın belgeseli büyük bir müzisyenin yanı sıra, küçük bir kızın hayatını da anlatıyor bize. En saf, en acı, en dokunaklı haliyle. Uzun zamandır kalbime bu kadar dokunan bir belgesel izlememiştim. Kapanışı Amy ile yapalım: şuraya tıklayınız.

FRAGMAN

Amy (2015) on IMDb

Benim Notum: 8,5 / 10

19 Ekim 2015

The Walk

6 Ağustos 1974 sabahı New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin iki kulesi arasına gerdiği tel üzerinde "korsan" bir yürüyüş yapan Fransız ip cambazı Philippe Petit'nin gerçek hikayesi öncelikle CGI efektleri ile dikkati çekiyor. 11 Eylül saldırılarında yerle bir olmuş bu devasa kuleler tüm film boyunca sanki bir başrol oyuncusu gibi gözümüzün önünde arz-ı endam ediyorlar ve hiçbir karede bu binalar bilgisayarda yeniden yaratılmış gibi görünmüyor. Filmin son bölümündeki yürüyüş sahnelerindeki 3D kullanımı da gerçekten nefes kesici, yükseklik korkusu olanlar izlerken kasılabilirler. Görsel efektlerdeki tartışmasız başarıyı bir kenara koyarsak, filmin ufak tefek kusurları da yok değil. Öncelikle ekibi oluşturma, malzemeleri yerleştirme vesaire gibi yürüyüşe hazırlık çalışmalarıyla geçen filmin ilk yarısında temponun zaman zaman sarktığını ve filmin ikinci yarısındaki seviyeyi yakalayamadığını söyleyebilirim. Bir de Joseph Gordon-Levitt'in film boyunca perdenin önüne geçip bir sunucu gibi yaşadıklarını anlatması, "işte o an gerçekten çok korkmuştum" filan demesi bir tuhaf olmuş. Yönetmen Robert Zemeckis neden böyle bir varyeteye gerek duydu bilmiyorum, ama filmin böyle "elimizden tutup" ne hissetmemiz gerektiğini kelimelerle dikte etmesi kendi adıma gereksiz ve dikkat dağıtan bir manevraydı. Yine de, o unutulmaz yürüyüş bölümü için görülmesi gereken bir yapım (İstanbul ve Ankara'dakiler: Henüz şansınız varken bir IMAX salonunda izleyin).

FRAGMAN

 The Walk (2015) on IMDb

Benim Notum: 7,5 / 10

15 Ekim 2015

Pawn Sacrifice

Amerikalı satranç ustası Bobby Fischer ile Rus rakibi Boris Spassky'nin 1972 yılında İzlanda'da yaptığı ve "yüzyılın maçı" olarak tarihe geçen satranç karşılaşmasının hikayesi. O yılların medyası için Soğuk Savaş’ın satranç tahtasına uyarlanmış hali gibi olan bu mücadeleyi izlerken, aynı zamanda Bobby Fischer'ın psikolojik sorunlarına da tanıklık ediyoruz. Ancak film bizleri Fischer'ın iç dünyasına sokmakta güçlük çekiyor. Benzer bir hikaye olarak John Nash'in hayatını konu alan A Beautiful Mind hemen akla geliveriyor. Genç bir dahinin yavaşça zihninin kontrolünü kaybetmesi ve paranoyaklaşması o filmde çok daha etkileyici bir biçimde anlatılmıştı. Burada ise Tobey Maguire'ın oyunundan mıdır, senaryonun çocukluk / gençlik yıllarını çabuk geçmesinden midir nedir, Bobby Fischer'a karşı herhangi bir sempati duyamıyoruz. Çok etkileyici olabilecek bir gerçek yaşam hikayesi çok düz bir şekilde anlatılmış. Gelecekte Fischer’ın dehasını ve sorunlarını anlatan daha iyi filmler çekilecektir diye düşünüyorum.

FRAGMAN

Pawn Sacrifice (2014) on IMDb

Benim Notum: 6 / 10


9 Ekim 2015

Everest

Everest, dünyanın en yüksek tepesine tırmanan bir grup dağcıyı, hazırlık aşamasından zirveye çıkışa, sonrasında da geri dönüşe kadar  adım adım takip etmemizi sağlayan neredeyse belgesel tadında bir yapım. Anlatılan hikayenin gerçek olduğunu ve 1996 yılında yaşandığını ekleyelim. Film öncelikle bilgilendirici yönüyle dikkati çekiyor: "Bir Boeing 747'nin uçuş yüksekliğindeki" hava ve çevre koşullarında aslında normal bir insan oğlunun yaşayamaması gerekiyor. Birçok yardımcı araç gereç ve öncesinde aylar süren iklime alıştırma çalışmaları sayesinde dağcılar bu son derece zor tırmanışı becerebiliyorlar (en azından bir kısmı). Film, daha önceleri "oh ne güzel, bol bol temiz hava, güzel manzara" diye baktığımız dağcılık işinin hiç de uzaktan göründüğü gibi olmadığını kafamıza çakıyor. Ancak senaryonun çok fazla karakterle tıka basa dolu olması filmin dramaturjik yönünü olumsuz etkiliyor. İzleyiciler olarak sayıları yirmiyi bulan karakteri iki saatlik bir filmin içinde yeterince tanıyamadığımızdan onları pek fazla umursamıyoruz. Dolayısıyla karakterlerin hayatta kalıp kalmamasının heyecanını da tam anlamıyla hissedemiyoruz. Son tahlilde, etkileyici görüntüleri ve öğretici yanı için izlenebilecek bir yapım.

FRAGMAN

Everest (2015) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10

7 Ekim 2015

Sicario

"2011'in En İyileri" listemdeki Incendies ve "2013'ün En İyileri"nden Prisoners'ın yönetmeni Denis Villeneuve, bir kez daha yılsonu listeme girecek gibi görünüyor. Demek ki artık Kanada'nın Fransızca konuşulan bölgesinden (Quebec) çıkıp gelen bu genç adamın, çağdaş sinemanın en iyi yönetmenlerinden biri olduğunu kabul etmemiz gerek. Villeneuve'ün bir sonraki projesinin yeni Blade Runner filmi olduğunu öğrenmek ne heyecan verici!..

Sicario, Meksikalı bir uyuşturucu kartelinin tepesindeki ismi ele geçirmeyi amaçlayan uzun soluklu bir operasyonun detaylarını anlatıyor. Aslına bakarsanız hikayede belki çok farklı, çok yenilikçi bir unsur yok, örneğin Incendies'deki gibi şok edici bir gerçekle karşılaşmıyoruz. Ancak yaratılan atmosfer o kadar başarılı ki... Villeneuve, Prisoners'da da birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Roger Deakins'in de katkılarıyla, filmin karanlık ve umutsuz öyküsünü etkileyici karelerle perdeye yansıtmayı başarıyor. Hangi birini anlatmalı: Örneğin 4-5 tane CIA jipinin sınırdan Meksika'ya geçişini gösteren havadan yapılmış çekim.... Sonuçta ortada olan biten bir şey yok, ama öylesine ustaca yapılmış bir çekim ki, o sahne boyunca koltuğunuzun köşesinde doğrulup gözlerinizi perdeden ayıramıyorsunuz. Ya da gece çekimleri... Hep görmüşüzdür, sinemada gece sahnelerinde nedense karakterlerin yüzüne bir yerlerden bir ışık vurur. Sözde etraf zifiri karanlıktır ama biz herşeyi ayna gibi görürüz. İşte Sicario'da öyle değil, karanlık ilk defa gerçekten karanlık. Silahların konuşmaya başladığı operasyon sahneleri ise bana -yine çok sevdiğim- Zero Dark Thirty'yi anımsattı. Elbette filmde sadece çatışma sahneleri, uçuşan kurşunlar yok. “Sicario”nun farklarından biri, sinemada defalarca gördüğümüz derin devlet eleştirisini tekrar etmekten ziyade sorunu daha insani bir boyuta taşıması. Dennis Villeneuve, suç batağında yaşayan Meksika halkına duyarlı bir bakış getirmenin yanısıra çetelere karşı savaşanların ahlaki çelişkilerini de açıklıkla anlatıyor. Kolay kolay karşınıza çıkmayacak sağlam ve çarpıcı bir film.

Not: Tıpkı bir alttaki Mr.Holmes gibi Sicario'nun da Türkiye sinemalarında şöyle bir görünüp, bir hafta sonra hemen gösterimden kalkması ne acı... İyi filmleri sinemada yakalayabilmek için ciddi çaba gerekiyor.

FRAGMAN

Sicario (2015) on IMDb

Benim Notum: 8,5 / 10