31 Temmuz 2012

The Dark Knight Rises

Artık benim gözümde "yaşayan en iyi yönetmen" mertebesine ulaşmış (Allah uzun ömür versin) Christopher Nolan, Batman Begins ile başladığı The Dark Knight ile zirveye taşıdığı üçlemesini The Dark Knight Rises ile sonlandırıyor. Muhtemelen bu üçlemeden daha karanlık bir süper kahraman serisi asla olmayacak. Bu filmler hem seyircilerin hem de film yapımcılarının çizgi roman uyarlamalarına bakışını sonsuza dek değiştirdiler. Batman Begins öncesinde süper kahraman filmlerinin takip ettikleri standart bir şablon vardı. Batman Begins bu kalıbı çatlattı, The Dark Knight ise resmen yere çarpıp paramparça etti. Nolan sağ olsun, artık belli bir derinliği ve felsefesi olan, sadece yeni yetme çocuklara hitap etmeyen, çerez değil ciddi ciddi Oscar filmleriyle yarışabilecek kalitede sağlam filmler var karşımızda (nitekim 2008'de The Dark Knight'ın en iyi film dalında Oscar'a aday olmaması çok eleştirilmişti, bir sene sonra sırf bu yüzden aday film sayısını 5'ten 10'a çıkardılar).

The Dark Knight Rises, üçlemenin en uzunu, en karanlığı ve en iddialısı. Kabul etmek lazım ki, Christopher Nolan çok gösterişli bir final yapayım derken gaz pedalına biraz fazla yüklenmiş; bu da gereğinden fazla karakter, gereğinden fazla konuşma, gereğinden fazla ayrıntı olarak perdeye yansımış. Ama son tahlilde tüm bunların bir başarısızlığa yol açtığını söylemek asla mümkün değil. Kalabalık aksiyon sahneleri ile göz dolduran (örneğin stadyum ve borsa sahneleri) ve özellikle son 45 dakikası ile nefes kesen bir film The Dark Knight Rises.  Üçlemenin en kuvvetli halkası merhum Heath Ledger'ın unutulmaz Joker performansı ile hala ikinci film olarak dursa da, muhteşem bir üçlemeye nefis bir final olmuş. (8,5)     

27 Temmuz 2012

Three Idiots

İşte bu blogdaki ilk Bollywood yapımı. İnternet ortamlarında küçük çaplı bir fenomene dönüşmüş 2009 tarihli bu Hint filmini üç yıl gecikmeli olarak izledim, ve bunca zaman aklım nerdeymiş dedim kendi kendime... Farklı bir coğrafyadan ve çok farklı bir sinema kültüründen süzülüp gelen Three Idiots'a alışmak zor geliyor filmin ilk dakikalarında. Hintli oyuncuların, konuşurkenki garip kafa hareketleri başta olmak üzere, abartılı jest ve mimikleri tuhaf geliyor bizim gibilere. Ne yalan söyleyeyim, ben ilk beş dakikanın sonunda 70'lerin Kemal Sunal filmleri tadında sulu bir komedi izleyeceğimi düşünmüştüm. Ama dakikalar ilerledikçe anlıyorsunuz ki, entellektüel seviyesi oldukça yüksek, yer yer naif ama hayata dair çok hoş mesajlar içeren, duygusal yoğunluğu da alabildiğine fazla bir arkadaşlık öyküsü var karşımızda. Daha ilk göründüğü sahneden itibaren perdeyi aydınlatan başroldeki Aamir Khan  (yani komik isimli Ranchhoddas Shamaldas Chanchad) tüm sempatimizi kazanıyor. Film bittiğinde "keşke ben de şu Rancho'nun arkadaşı olsam" derken buluyorsunuz kendinizi. Sonra da Aamir Khan'ın diğer filmlerini araştırmaya başlıyorsunuz (sırada "Like Stars on Earth" var). Filmden sonra dilinize takılıp kalacak iki şarkı için tıklayın: Zoobi Doobi ve yeni sloganımız All Izz Well . (8)  

18 Temmuz 2012

Kurtuluş Son Durak

Barış Pirhasan'ın senaryosunu yazıp, yönetmenliği oğlu Yusuf Pirhasan'a bıraktığı Kurtuluş Son Durak, kadınlara yönelik şiddeti eğlenceli bir kara komedi ile eleştirmeyi deniyor. Başta Demet Akbağ olmak üzere yetenekli oyuncu kadrosunun yardımıyla ümit verici bir açılış yapan film, sonlara doğru biraz fazlaca "Desperate Housewives" etkisi altına giriyor ve inandırıcılığını yitirmeye başlıyor. Apartmanın içinde geçen bölümlerinde daha gerçek ve sevimli olan senaryo, olayı sokağa taşıyıp kadınlara "birlik olun" mesajını verme kaygısını abartınca sanki raydan çıkıyor ve hedefi tam olarak vuramıyor. (6)

16 Temmuz 2012

This Means War

Çeşitli sinema sitelerinde filmin türü "komedi / aksiyon / romantik" diye belirtilmiş. Evet, Hong Kong'da gökdelen çatısında geçen hızlı bir aksiyonla açılıyor This Means War. Ama sonra filmin sonuna kadar aksiyonu filan unutuyoruz. Geriye kalan bölüm ise ne komik, ne de romantik olmayı başarabiliyor. Aynı kadına aşık olan iki CIA ajanının hiç de inandırıcı olmayan çocukça çekişmelerini izleyip duruyoruz. Artık 36 yaşına gelen Reese Witherspoon'un iki erkek oyuncuyla da kimyası tutmuyor. Aslında yetenekli bir oyuncu olan Tom Hardy, Inception, Warrior gibi saygın işlerden sonra (ve The Dark Knight Rises'dan önce) sanki biraz kafa dağıtmak için bu projeye evet demiş gibi görünüyor. İçinde sarışın bir kadın ve CIA ajanları olan bir "komedi / aksiyon / romantik" izlemek isteyenlere bu filmi pas geçip, 2010 yapımı "Knight and Day"e yönelmelerini tavsiye ederim. İki sene önce şunları yazmışım o film için. (4)

13 Temmuz 2012

Act of Valor

Halen aktif görevde olan Amerikan SEAL deniz komandolarının rol aldığı, neredeyse %90'ı çatışma sahnelerinden oluşan bir savaş aksiyonu. Özellikle kamerayı tüfeğin arkasına yerleştirerek yapılan çekimler, filmi tam bir Playstation oyununa (en çok da Call of Duty'ye) çeviriyor. Askeri ekipman ve araçlardaki son gelişmeleri izlemek isteyenlere ilginç gelebilir. İlk yarım saati kaplayan Orta Amerika'daki rehine kurtarma operasyonu bölümü başarılı. Onun dışında senaryo, karakter gelişimi, oyunculuk filan beklemeyin, adamlar oyuncu değil zaten, bunu en baştan söylüyorlar. (6) 

12 Temmuz 2012

American Reunion

American Pie serisi 90'ların sonunda "edepsiz ergen komedisi" diye tanımlayabileceğimiz bir türün öncüsü olmuş, 2001 ve 2003'te iki devam filmi de gelmişti. Şimdi dokuz yıl sonra yapımcılar tüm orjinal kadroyu yeniden bir araya getirmişler. Filmin yandaki posterinde, tüm karakterlerin 99'da çekilen ilk filmin afişindeki pozun aynısını vermeleri hoş olmuş. Artık 30'lu yaşlarına gelmiş Jim, Michelle, Oz, Kevin, Finch ve Stifler mezunlar günü için yeniden liselerine geri dönüyorlar. Bir bakıma biz de seyirciler olarak sanki yıllardır görmediğimiz lise arkadaşlarımızla buluşuyor gibi hissediyoruz. Esprilerin büyük kısmının ilk filmlere göndermeler içermesi önce hoşumuza gidiyor. Ancak bu melankolik durum en fazla filmin yarısına kadar bizi götürüyor. Sonrasında kadronun da esprilerin de artık yorulduğunu hissediyor, 99'a ait güzelliklerin 99'da kalması gerektiğini düşünüyoruz. (5,5)   

11 Temmuz 2012

Sen Kimsin

Sen Kimsin'i sevip sevmemeniz Tolga Çevik ile olan ilişkinizin rengine bağlı... Onu komik buluyorsanız filmi de seversiniz, ama yok adamın mimiklerine, abartılı el kol hareketlerine sinir oluyorsanız filmden uzak durun. Ben birinci gruptanım. Daha Tolga Çevik'in ilk göründüğü sahneden itibaren (otel odasındaki dolabın içinde) Sen Kimsin'i baştan sona gülerek izledim. 35 yaşın altındakiler pek bilmezler, 70'li yıllarda televizyonda kahkahalarla izlediğimiz bir Peter Sellers vardı, yani Pembe Panter'deki müfettiş Clouseau. İşte Tolga Çevik'i izlerken Pembe Panter filmlerindeki tadı aldım. Sürekli "yapıceksiniz, vuruceksiniz" diye konuşan Toprak Sergen'i de çok komik buldum.

Filmin yönetmeni Ozan Açıktan için ise ayrı bir paragraf açmalı:  Ferzan Özpetek’in bir televizyon programında “Türkiye’den yurt dışına açılacak bir isim varsa o da Ozan Açıktan’dır" demesiyle ilk kez adını duyduğum, reklam yönetmenliğinden gelme bu genç isim bence de müthiş bir sinema diline sahip. Özellikle hareketli sahnelerdeki ustalığı (örneğin en sondaki tersane bölümü) Ozan Açıktan'ın iyi yazılmış bir aksiyon filminde daha da başarılı olacağını düşündürtüyor. Kamyondan rengarenk topların  döküldüğü o küçük 30 saniyelik sekans ise şimdiden unutulmaz sinema anlarımdan biri olarak belleğimdeki yerini aldı. (7,5)

10 Temmuz 2012

Project X

İsmine bakıp da bunu bir bilim-kurgu sananlar fena yanılırlar. Project X, üç lise öğrencisinin "bir partide en çok nasıl sapıtabiliriz" diye  başlayıp mahallelerini ateşe vererek sona erdirdikleri bir gecenin hikayesini anlatıyor. Bir müzik klibi sınırları içinde değerlendirilse parti görüntüleri epey eğlenceli olabilir (filmin müzikleri de hiç fena değil bu arada), ama 88 dakikalık bir klip izlemeyi kim ister? Bir de filmin genel ahlaki duruşuna itirazım var (bunu ben mi diyorum?): izlediklerimiz 25-30 yaşında olsa hadi neyse, "amma da dağıtmış adamlar yahu" deyip geçeceğim ama, söz konusu kişilerin lise öğrencisi olmaları beni  gelecek ile ilgili endişelendirmedi değil. Ya ben yaşlanıyorum (bak bunu iki başlık altta da söylemiştim) ve gittikçe muhafazakarlaşıyorum ya da dünya sapıttı. (6) 

9 Temmuz 2012

The Amazing Spider-Man

2002-2007 yılları arasında üç Spider-Man filmi çeken Sam Raimi, Sony Pictures film şirketine en bereketli franchise'larını hediye etmişti. Ayrıntısı açıklanmayan "fikir ayrılıkları" nedeniyle dördüncü film için Sam Raimi ile anlaşma sağlanamayınca, Sony Pictures yeni bir yönetmen (Marc Webb) ve yeni bir başrol oyuncusu (Andrew Garfield) ile anlaştı. Herkes serinin dördüncü halkasını beklerken, şirket -nedense- SpiderMan hikayesini en baştan yeniden anlatmayı tercih etti. Böylece ilk filmden sadece 10 yıl sonra, zaten aşina olduğumuz bir öyküyü yeniden izliyoruz. Böyle bir "reboot" kararını duyunca insan ister istemez gerek hikayede gerek anlatılış şeklinde devrim niteliğinde yenilikler bekliyor. Mesela bunun bir örneğini Christopher Nolan Batman için yapmıştı. Ama The Amazing Spider-Man çok da farklı bir deneyim sunmuyor açıkçası. Örneğin ta sekiz yıl önce çekilen Spider-Man 2'nin (ki serinin tartışmasız zirvesidir) aksiyon sahneleri bundan çok daha nefes kesiciydi. The Dark Knight ve son olarak bu seneki The Avengers gibi üstün yapımlar süper kahraman filmlerindeki çıtayı öylesine yükselttiler ki, artık bizi şaşırtmak zor. Yine de haksızlık etmeyelim, "amazing" olmasa da yeterince iyi bir yaz eğlenceliği bu film. Andrew Garfield'ın daha başarılı ve inandırıcı bir Peter Parker portresi sunduğunu da filmin olumlu puanlarından biri olarak  ekleyelim. (7)        

6 Temmuz 2012

21 Jump Street

80'lerin sonunda TRT2'de de yayınlanan (o zamanlar "ikinci kanal" derdik) ve Johnny Depp'in şöhreti yakalamasına vesile olmuş dizinin sinema versiyonu. Yapımcılar diziyi beyazperdeye taşırken 80'lerin naif ruhunu tamamen terkedip, bol küfürlü, gereğinden fazla penis esprisi içeren cıvık bir komedi / aksiyon / gençlik filmi çekmeyi uygun görmüşler. Bu sert geçiş iyi olmuş mu, emin değilim. 20'li yaşlardaki izleyiciler eğlenceli bulabilir ama bana yavan geldi. Yaşlanıyor muyum nedir? (5,5)  

4 Temmuz 2012

Dark Shadows

Çektiği filmlerin neredeyse tamamında başrolde Johnny Depp'i oynatan Tim Burton yine kankasıyla birlikte. Elbette ikinci favorisi Helena Bonham Carter da var kadroda. Ve Johnny Depp bir kez daha ağır bir makyaj ile karşımızda, adam yakında cilt kanseri olacak bu kadar boyadan... Dark Shadows, iki asırlık bir uykudan sonra uyanan ve bir yandan ailesine, bir yandan da 1970'lerin dünyasına uyum sağlamaya çalışan vampir Barnabas'ın hikayesini anlatıyor. Barnabas'ın dönemin pop-kültürü ile karşılaşmaları yer yer oldukça komik anlar yaratsa da (hippi gençlerle sohbet, McDonald's, evin tuhaf kızı Carolyn, Alice Cooper, vs..) toplamda bir akıcılık sorunu taşıyan ve ilgiyi bir türlü tam olarak çekemeyen bir film bu. Tim Burton'ın gotik set tasarımları yaratma ve sanat yönetimindeki becerisine diyecek yok. Ancak bu haliyle film, gece dışarı çıkmak için şıkır şıkır giyinmiş ama nereye gideceğini bilemeyen bir kadına benziyor. (6)  

3 Temmuz 2012

The Vow

Tam Amerikalıların "date movie" dedikleri tarzda, eşinizle "akşam yemeğinden sonra ne izlesek" sorusuna cevap olabilecek, sinema adına hiçbir kalıcılığı olmayan, diyalogları kötü yazılmış, ama hoş vakit geçirten ve gerçek bir hikayeden alınmış olması nedeniyle izleyenleri etkileyebilecek bir film. Filmi izledikten sonra, hikayeye konu olan gerçek çiftle tanışmak isterseniz şuraya tıklayabilirsiniz. (5) 

2 Temmuz 2012

The Dictator

Sacha Baron Cohen'in daha önceki filmleri Borat ve Bruno'yu izlemişseniz, bu utanmazlıkta sınır tanımayan İngiliz stand-up komedyeninin tarzını biliyorsunuz demektir. Borat yine bir yere kadar da, Bruno müstehcenlikte o kadar ileri gitmişti ki, film Türkiye'de gösterime giremedi bile... The Dictator bu üç film içerisinde belki de en edeplisi. Yanlış anlaşılmasın, Sacha Baron Cohen yine ahlaksız, yine kaba, yine lafını esirgemiyor. Ama bu film aynı zamanda gerçekten komik. Birçok yerde kahkahalar atarak izledim. Arap baharına ve Amerikan politikalarına dair sıkı göndermeler de içeren film, birlikte izleyeceğiniz kişiyi iyi seçmek kaydıyla (hassas bünyelere göre değil), iyi bir komedi. Filmin en sonunda çalan Arapça rap için şuraya tıklayabilirsiniz. (7)