28 Kasım 2016

119. Hacksaw Ridge

Mel Gibson yönetmenliğe etkili bir şekilde geri dönüyor. Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında sağlık görevlisi olarak Amerikan ordusuna katılan Desmond Doss’un gerçek hayat hikâyesine dayanıyor. İnançları gereği eline silah almayı reddeden Doss, tek bir kurşun bile atmadan, Okinawa cehenneminin ortasında yaralı askerleri kurtarmaya çalışıyor. Filmin ilk yarısında Doss'un küçük bir Virginia kasabasında geçen gençlik yıllarını izliyoruz. Bu bölüm şurup tadında akıp gidiyor. Cepheye ayak bastıkları andan itibaren ise savaşın korkunçluğunu tüm gerçekliği ile yaşamaya başlıyoruz. İşin içinde Braveheart ve Apocalyptico'nun yönetmeni Mel Gibson olunca, kanlı savaş sahnelerini zaten bekliyorduk. Ama bu kadar abartmaya da gerek var mıydı emin değilim. Saving Private Ryan'ın başındaki o kolların bacakların uçtuğu, karın boşluğundaki organların yerlere saçıldığı Normandiya çıkarması sahnelerinin bir saat boyunca sürdüğünü düşünün. Çok belli ki Gibson şiddeti eleştirmenin yolunun onu olabildiğince gerçekçi ve şoke edici bir şekilde sunmak olduğuna inanıyor; The Passion of the Christ'ta da böyle yapmıştı. Ama "savaş karşıtı" bir pasifistin hayatını anlatan bir filmin en etkileyici sahnelerinin savaş sahneleri olması da bence kendi içinde biraz çelişkili. Hacksaw Ridge seyre değer bir film ama çok kanlı ve sert olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

FRAGMAN

Hacksaw Ridge (2016) on IMDb

Benim Notum: 7 / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder