Hanna çok ümit verici bir şekilde başlıyor: Finlandiya'nın karlı ormanlarında, kızını tüm medeniyetten uzakta bir komando gibi yetiştiren bir eski CIA ajanı... Son derece saf bir güzelliğe sahip, ama tehlikeyle yüz yüze geldiğinde acımasız bir ölüm makinesine dönüşen 16 yaşında bir kız (Atonement ile Oscar'a aday olan Saoirse Ronan)... Bir süre sonra baba "artık zamanı geldi" diyor ve çocukluktan beri insan yüzü görmemiş kızını, en büyük düşmanlarından intikam almak üzere göreve gönderiyor. Biz de kendimizi sıkı bir aksiyona hazırlıyoruz. Ama sonra ne oluyor? Yönetmen Joe Wright sanki bir akıl tutulmasına uğruyor. "Ben farklı olacağım, sofistike bir aksiyon filmi çekeceğim" derken eli ayağına dolaşıyor, bizim bütün hevesimizi de kursağımızda bırakıyor. Filmin özellikle ikinci yarısında yoğun bir stilize olma çabası hakim. Hanna'nın dünyayı keşfetmesi bölümlerindeki anlamsız diyaloglar, gereksiz yakın plan çekimler, daha sonrasında Berlin sahnelerindeki oradan oraya koşturup durmalar izleyiciyi filmden uzaklaştırıyor. Chemical Brothers'ın başta ilginç gelen "dımtıs dımtıs" müziği ise, sonlara doğru artık bunaltmaya ve başağrısı yaratmaya başlıyor. Filmin en başında ve en sonunda duyduğumuz cümle, aslında film ile ilgili düşüncelerimi çok iyi özetliyor: "Kalbimizi ıskaladın Hanna"... (6) SİNEMADA İZLENDİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder